Kahvaltı doyurucudan ziyadeydi. Bir tabak pirinç, miso çorbası, ispirto ocağında kombuyla beraber kaynayan tofu, turşu sebzeler, omlet ve dondurulmuş tofu vardı. Haşlama somonu da ilave etmeden geçemeyeceğim. Karşımdaki yardımsever Japon, sağolsun, neyin ne olduğunu ve pirinç kasesinin ne şekilde tutulacağını öğrendim.
Kahvaltıdan sonra, Mersinlerle beraber otele ilk gelişimizde içinden geçtiğimiz Myoshinji'yi biraz daha detaylı gezdim. Myoshin-ji, Myoshin-ji Zen okulunun çıktığı yermiş. Budist ya da Şinto Japon halkı için 2000 tapınma noktası içeren Kyoto'da 40 alt tapınağı olan bir yer Myoshin-ji, ben de yazılanların yalancısıyım. Bunların hepisine girilemiyor, baya bir kısmına girmel mümkün ama. Kötü haber, çok azında İngilizce açıklama var. UNESCO dünya mirası olan Kyoto'nun çoğu yeri için geçerli bu dediğim. Bir bahçe görüp köpüklü ve serte yakın diyebileceğim çayla beraber tatlı fasulye tartı ikramlı bahçe izleme odası 500 yene mal oluyor. Kulağa komik gelebilir ama verilen paraya değen bir aktivite. Türkiye'de Türkiye fiyatıyla olsaydı ve babama ısmarlasam ikinciye tutup annemi de götürürdü.
Ortam, gerçekten çok dingin. Dikey Çin resimleri hesabı ama başka bir düşünce sistemiyle birbirinin aynısı mantıkla yapılmış bahçeler gerçekten çok güzel. Ağaçların dallarının uzanacağı yerler düşünülmüş.. e rahiplerin işi ne, bir sürü eğri büğrü dal yapmışlar. 'Doğru olmayan odun bile bu kapıdan girmeye layık değildir' diyen Yunus Emre ile yaklaşık aynı şeye gelmiş olabilirler. Hatta şunu diyecem... şu beşyüz yenlik bahçeye biri gidip videoya çekse, arkasına da bir hoca'fendi vaazı atsa hit olur ilgili çevrede. Bir hadis-i şerifte "İlim Çin'de bile olsa gidin alın" denmiş, Japonya da kapsama alanına giriyordur herhal. To-ji ya da Kinkaku-ji gibi bir UNESCO Dünya Mirası değil, ama güzel bir yer.
Nara, Kyoto'ya göre daha ufak ama hiç de tenha olmayan bir şehir. İstasyonda yürüyüş haritası edinilebiliyor. Kendine güvenen için 12, güvenemeyenler için 7 kilometrelik rotalar mevcut. Bu miktarları okumadan istasyondan çıkarken biri yaklaşıp 'İngilizce tur yapıyorum, ilgilenir misiniz?' yaptı, 2000 yene tur yapıyormuş. 3-4 saat de sürer dedi. Cimrilik ettim kendimce, 'yorulursam daha kısa bitireceğim' dedim, kendi başıma güruhu takip ettim. Bir Kinkakkuji güruhu değil ama yine de yaya sollamanın çok zor olduğu bir parkur. Belli bir noktadan sonra neyse ki tenhalaşıyor, insanlar parka dağılıyor çünkü.
Parkın içinde, Todai-ji tapınağı var. Tam ne zaman kurulduğu konusunda bir bilgiye ulaşamadım ama parktaki tabelada 'yaklaşık 1200 yıl önce...' diye başlayan bir cümle var. Yaklaşık 1200 yıl önce yerleşilen, en büyük binası da 1700lerden kalma bir alan burası. Büyük bina yapılırken bir orman katliamı olmuş, çünkü Todai-ji (herhalde kiremitleri hariç) tamamen ahşap. Hatta, wiki diyor ki dünyanın en büyük ahşap binasıymış. İçinde biri büyük diğeri küçük iki buda heykeli var. Buda heykellerinin arkasındaki ahşap muhafız heykelleri bence daha ilginçti, belki de herhangi bir şekilde kadraja sığmayan büyük budaya kıl oldum ondandır. Kasuga'da sıradan Batılı ziyaretçi için (bendeniz) çok bi numara yoktu açıkçası, giriş için verdiğim 500 yen için pek bir üzüldüm. Yol boyu dizilmiş lamba yeri yazılı kağıtlarla örtülü taş fenerleri görmek bedava. Neyse, Nara'nın budist ekonomisine 16 liralık bir katkım oldu toplamda. Hatırlatmaya gerek yok, Todai-ji, giriş biletinin üstündeki yerden biraz farklı. Giriş biletinin üzerindeki resmi çekmek için kesin kapattırmışlardır tapınağı, yoksa öyle boş bir fotoğrafının çekilmesi kolay değil. Bir kalabalık akıyor sürekli. Kinkakuji'dekinden çok farklı değil, gördüğünüz fotoğrafı çekmek için benden önce gelen birilerinin fotoğraf işlerini bitirmesini beklemem gerekti.
Nara'da başıboş kedi köpek yok. Onların yerine geyik var. Geyik derken de kurbana sadece bir hisse olacak bir hayvanı düşünün. Bunlardan bir sürü var. Yabancılık çekmiyorlar, 150 yenlik geyik krakerleri diyetlerinin önemli bir kısmını oluşturuyor, çünkü parkın içindeki birçok ağacın gövdeleri geyik boyunda telle çevrilmiş, herhal kemirmesinler diye. Wiki diyor ki, geyikler Şinto dininde tanrıların habercileriymiş. O nedenle başlarına bir halel gelmiyor diye tahmin ediyorum.
Öğle ve akşam yemeği işi yine karıştı, yine yol boyu beslendim. Öğlen yemeği niyetine iki parça üçgen suşi aldım. Ambalajı, bizim üçgen peynir üreticilerinin gelmesi gereken ideal nokta. Tarif üzerine açılıp kemirilmesi mümkün, tarif dışında açılması halinde işlerin çok karışacağı duyumunu aldığım için dikkatle açtım ambalajları ve tükettim.. İç malzeme yönünden bizim poğaçaları hatırlatıyor; az yani.
Yaki-imo, turp renginde ama havuç şekil ve iriliğindeki bir sebzenin kumpir hesabı pişirilmiş hali, içinde birşey yok ama, tatlı. Ülkemizde pek bulunmayan bu sebzeye 'tatlı patates' dendiğini gördüm wiki'de. Akşam yemeğini de iki tabak suşi (somon yumurtalı ve denizkestaneli) ve miso çorbasıyla yaptım gibi.
Nara'dan döndükten sonra Gion bölgesini gezeyim dedim, bir yürüme rotası tanımlamışlar orası için. Memoirs of a Geisha'yı orada çekmemişler aman yanılma olmasın, orada geçiyor olsa da Gion'un bir sürü köprüsünün altından bir sürü su akmış. İtalyan restoranı, yeni nesil Japon restoranı, hostes bar vs bakıyosanız hepisi var. Geiko (i.e. Geyşa) görme olasılığı da gecenin bir yarısı sıfır idi, ben de yürüyerek uzaklaştım ... ta Kyoto istasyonuna kadar (mesafe uzun ya). Bunun bir nedeni, inme-binme sistemiyle barışık olmadığım Japon otobüsleriydi, biraz da etrafı göreyim istedim. Yolda süper bir maket dükkanı buldum, hobbytime tadında, ama çok basit iki şey soracaktım 'İngilizce var mı?' diince cevap olumsuz oldu. Daraldım çıktım.