
Bugün Emre'nin evinden çıktıktan sonra, Mersinlerle buluşmaya Kyoto istasyonuna gittim. Daha sonrasında beni evleri aktarmalı otelime götürdüler, otelden sonra bir ufak tur yapıp geldik. Evlerine gitmemizin nedeni, günlerden Pazar olması ve benim 'high season'da gelmem. Kyoto istasyonunda bir tek boş emanet dolabı bile yok. Japon turizmi, muson rejimi ve ağaçlardan etkileniyor. Ağaçlar çiçek açıyor, insanlar akın akın geliyor. Ağaçlar sararıyor, insanlar akın akın geliyor. Bahçe düzenlemesi konusunda da çok etkileyici şekilde iyiler. Neticede, doygun renkli bilgisayar arka fonu ya da HD televizyon demo görüntüsü çekmek için en güzel yer ve zamanlardan birisi Kyoto'da yaprak dökümü zamanı. Bu yazıdaki ağaç-göl resminde fotoşop yok.
Kinkaku-ji, oldukça popüler bir durak. O kadar popüler ki, bırakın insanı az huzur dolu fotoğraf çekmeyi, az ağaçlı çok binalı fotoğraf çekmenin mümkünatı yok, kadraja tapınağın sığdığı her yer kapılmış. Plajda boş şezlong bulamamanın verdiğine benzer bir his veriyor. Fotoğraf çekme duruşuna geçtiğiniz an birilerinin yolunu tıkıyorsunuz. Ryoan-ji aynı şekilde kalabalık, bir sürü insan gibi ben de 15 tane taşı (ki aynı anda hepsi görülüyor mu, hayır) yarı inşaat halindeki bir binadan görmeye 500 yen verdim. Pek dingin bir mekanı izlemeye çalışan insanlar keşmekeşi var. Etraftaki ağaçlar süper ama.
Öğlen yemeğini bir ramencide yedik. Emre uyarmıştı beni bu ramen konusunda. Yağlı olur demişti. Ben pek dinlemedim, oturduk. Ben ramenin sebzelerini bile yerken zorlandım. Çok içemedim zaten. Akşam yemeğinin yakiniku olmasıyla kesin telafi oldu. Ama ilginçtir, sabah kahvaltısı da yapmadığım bu günde acıkmadım ya ben.
Daha sonrasında Ginkaku-ji'ye (yazım hatası yok, başka bir yer bu) gidip sonrasında da kanalın yanından (filozofun yolu) şehir merkezine doğru gitmeyi hedefledik, ancak otelden sonra yağmur çiselemeye başlamıştı, çiseleme iyiyden iyiye yağmura da döndü. %20 yağmur olasılığı gerçek olmuştu. Yağmur çok seri değildi ama çok sürekliydi, ama buna rağmen akşam karanlığında Ginkakuji'ye vardığımızda şemsiyeli Japonlardan oluşan ve bir yerde U çeken uzun bir kuyruk gördük. Askerliği saymazsam en son ODTÜ'de caz tarihi kuyruğu görmüştüm böyle uzunundan.
Günün dersi: Yaprak izleme mevsimi ve Pazar günü, Kyoto'da keşmekeş demek. Ginkakuji'den dönerken şehir merkezine kadar bir otobüse binmemiz gerekiyordu, çok bir sprint atmadan yoldaki otobüsü sollayıp 100 metre kadar önüne geçmeyi başardık. Öyle kötüydü yani trafik. Trafik genelde hızlı işlemiyor, kasap ambulans itfaiye modeli de yok, canlı canlı gördüm. Evi yanan ben olsaydım, sirenleri bağırttıra bağırttıra elliyle giden itfaiye arabasındakileri döverdim.

Yakiniku, Türk damak tadına göre oldukça uygun bir yemek türü. Dananın muhtelif et bölümleri bıçak pastırması inceliğinde dilimlenip geliyor. Buna ek olarak daha kalın tavuk parçaları veya sakatat da istenebiliyor. Mantar-sebze falan da var. Sonra okonomiyaki ocağının ızgaralı olanı üstünde pişiriliyor.. Deniz tarağı yakinikusu ise fantazili; deniz tarağının içine eti ve o et parçası büyüklüğünde yağ konuyor, kendi haline bırakılıyor. Ara sıra gözetilmezse ızgara alev alıyor, aman dikkat. Kalınbağırsak yakiniku'sunu Tayvanlı masa arkadaşlarımız çiğ kalamar suşisi kıvamında pişirmeyi tercih ederken, biraz daha sabırla İzmir kokoreci (çiftlik demedim dikkat) kıvamında yumuşak bir et parçası elde edilebiliyor. Sonuç: muhteşem. Yaki varsa lezzet var.
Yakiniku öncesinde 100 yen shop turu yaptık. 100 yen shop, çakması 1 lira dükkanlarıyla alakasız biçimde kaliteli görünümlü ama çok tehlikeli bir yer. En uygun hediyelik alma yeri olabilir, ama suşi sarma aletinden bıçak bileme aletine bir sürü zelzevatı toplayıp 3500 yen döktüm 100 yencilere.
Yakiniku sonrasında bavulumu aldım, tek başıma -evet, o kadar Emre-Mersin elimden tuttu gezdirdi- otele döndüm (ki otelin binasının herhangi bir yerinde Latin harfleriyle tabela yok. Web'deki resim olmadan bulmak çok zor. Ara sokakta zaten.)
Saat 1 olmuş, uyanınca onu da bir anlatayım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder