2009-07-31

kaş


Geçen hafta Kaş'a gitmiştim, doyamadım, bir daha gittim. Deniz suyunda dört gün art arda yüzmeyeli dört yıl olmuş. Yazılası birşeyler çıktı.


Şu ana kadar hep yurt dışı nereyi gezdiysem yazdım, yurt içine çok değinmedim. Belki Türkiye içinde gezdiğim yerlerin çok azından memnun olmamdan böyle oldu. Belki de Türkiye profilinden pek farklı gördüm ki uzak bir diyarmış gibi yazıyorum. Halkın üçte biri dövmeli (yalandan tatil dövmesi diil), parmağında yüzüksüz çift sayısı Türkiye ortalamasıyla alakasız. Yazlık bir yer olmasına rağmen bir haftadır Demet Akalın, Serdar Ortaç ya da muadili dinlemedim. Rus turist yok, Ortabatı Avrupalı turistin kıroluk katsayısı daha düşük, ama yok demedim ;). Türkiye'nin diğer illerindekinden farklı olarak "Karadeniz Ekmek Fırını"nın kasiyeri başörtülü bayan, çember sakallı bay ya da at hırsızı genç erkek değil hafif gotik bir kızcağız.


Otobüsle gidilen Kaş, uçakla gidilen Hong Kong'dan -süre olarak- daha uzun bir yol demek, en azından İstanbullu için bu böyle. Bu nedenle de dış dünyanın kirliliklerinden -şimdilik- uzak kalmış. Çukurbağ'ın kuzeyindeki koyu geçen gelişimde pek hoş bulmuştum, şimdi marinalık olmuş. En yakın havaalanına 2,5 saatlik mesafesi kısalsın diye Demre'ye (caanım seraların narenciye bahçelerinin üzerine?) havaalanı yapılacakmış. Buraya gelenin dillendirmesi nedeniyle merak eden ama gelemeyeni çok. Tabi onlar da gelsin görsün ama herşey dahil Türkçe poplu muamele beklemesin.


Kaş, kısıtlı bir kitleye hitap ediyor. Öncelikle, plaj yok. Plaj olarak adı geçen yerlerden birisi, sonradan çakıl dökülmüş, üstünde bu satırları yazdığım (Meis manzaralı!!) verandanın 1,5 katı genişliğinde ve çabuk derinleşen bir yer. Yüzme bilmiyorsanız, ve deniz istiyorsanız unutun burayı. Su sıcaklığı konusunda hassasiyeti olanlar için de iyi bir yer değil Kaş. Kıyı boyunca hemen her yerden denize tatlı (ve buz gibi soğuk) su karışıyor.




Kayalık deniz, 10 metreden derin yerlerin kolayca görülebilmesini sağlıyor. Yapılabilecek en güzel deniz aktivitesi, tabi ki scuba. Deniz berrak, balık çok. Scuba için lisans ya da lisans için kursa başlamak şart. Kendi çapında tehlikeleri olduğu için kayıt ve kontrolü bol bir alan. Kursa vakti olmayanlar için keşif dalışı gibi birşey var, arkasından tutulan bisiklete bindirilen küçük çocuk hesabı gezdiriyorlar, kısa bir eğitim sonrası, ama bu kontrollü ortam da işin ciddiyetini değiştirmiyor. İşin içine tüpü katmazsanız işler daha kolay, köşe başındaki gazete bayiinden alınan şnorkel ve paletle (plaj havlusundan daha kolay bulunabiliyor) tanesi bir porsiyon büyüklükte balıkların arasında yüzmek mümkün.


Dört yıl önceki İki günlük gidişimde, iki haftalık daraldığım bir yerdi Kaş, tek başıma gitmiş olmam, o dönemki çeşitli problemlerim vs nedeniyle. Bu seferki pek bir hareketli oldu, Serdar sağolsun.


İkinci gidiş

Ankara'dan Kalkan'a arabayla gitmek, Afyon ve Salda Gölü'ndeki büyük, Sivrihisar ve Gömbe'deki küçük molalarla 11 saat sürdü. Elmalı'dan sonra yol hareketleniyor, çam ormanları sedire dönüyor-ki doğal ortamında lübnan sediri görmek için en iyi yer Lübnan değil buraları. Sonrasında orman sırasıyla çama, makiye, çama ve tekrar sedire çeviriyor. Bu sırada yol kıvrım kıvrım gidiyor, beklenmeyen şeyler görünebiliyor arada sırada. Bir yerde, heyelan nedeniyle yolun yarısı kırılıp düşmüştü, tek şeride inmişti. Başka bir yerde köy içinde dönen yol bir kahvehanenin içinden geçiyordu, çay ocağı bir tarafta sandalyeler bir tarafta. Yorucu. Yolu bilmiyorsanız Gömbe'den sonrasını gece gitmeyin.


Kalkan, Türk turiste hitap etmeyen bir yer. Türkçe tabela pek yok. Orta yaşlı yeni emekli İngiliz (ve çocuğu torunu), hedef kitleyi oluşturuyor. Fiyat olarak biraz pahalı. "Yabancılar için x yazdık ama size y olur" bir Kalkan klişesi. Kimse levrek satmıyor, herkes sea bass satıyor, yanında bream ve salmon var. Anlayacağınız herşey çiftlik.


Dönüş için Kaş-Demre-Finike-Elmalı yolunu kullandım. Atlas'ın bir sayısında pek güzel resmedilen Çığlıkara'yı görecektim kendimce, ama yolda bir iz işaret göremedim. Neyse.. başka bir sefere.