2015-05-11

St Petersburg - saraylar

Aşağıdaki uzun yazının tek cümlelik özeti şöyle:

Birileri tatlı hayatın dibine vurmuş, komünizm yoktan icat olmuş birşey değil.

Öte yandan bunu yapan "mahallenin delisi" Petro değil. Petro, şehre gelip beş yıl boyunca altmış metrekare tek katlı evde oturmuş, üstüne üstlük moda tabirle altmış metrekareyi "ev-ofis" yapmış. Yemekleri (popüler kültürümüzde Baltacı'yla andığımız) Katerina pişiriyormuş. Öyle yani. Şehrin merkezindeki Kışlık Sarayda oturmuş oturmasına ama şu an gördüğümüz saraylar (ya da sarayların şimdiki halleri) daha sonraki çar ve çariçelerin eserleri.

İyi fotoğraf makinemin pilini Moskova'da unutmuşum. Kötü kalitedeki resimlerimi de kullanarak gördüğüm kadarıyla özetleyeyim:

Yazlık Saray olarak adlandırılmasa da Petro'nun yazın yaşamak için tercihi Peterhof olmuş. Petro zamanında St. Petersburg'un içinde derin bir limanı olmadığı için stratejik nedenlerle limana nazır Peterhof'a saray yapmış, ancak sarayın bugün gördüğümüz -ve bazı belediye başkanlarımızın hiç görmemesini dilediğim- bugünkü fışkiyeli hali, Petro'nun kızı Yelizaveta'nın hükümdarlığı döneminin eseri.

Kışlık Saray, şehrin en bir merkezinde. Şu an gördüğümüz yapı, aynı noktadaki üçüncü saray. Bugünkü halini Yelizaveta ve 2. Katerina zamanında almış, 2. Katerina tarafından bir kısmı -bugün bildiğimiz gibi- Ermitaj adıyla müzeleştirilmiş. Bıkana kadar sanat eseri görebileceğiniz bir yapı, bunu ayrıca ele alacağım.

1905 yılındaki Kanlı Pazar olayı ve sonrasındaki gelişmeler nedeniyle şehiri tekinsiz bulan çar, Kışlık Saray'ı tamamen terkedip Tsarskoye Selo'ya (tr:Çar Köyü) Aleksandr Sarayı'na yerleşmiş. Diğer saraylara göre küçük bir yer, daha modern ama sade mobilyalı. "Mazlum çar" imajına zarar verdirmemek için orijinale çevirtmemiş de olabilirler. Restorasyon görüyor ama gezilebilir.

Çar Köyü'ne gitmeniz için asıl neden -yazlık saray olarak kullanılan- Katerina Sarayı. Söz konusu Katerina, Baltacı Mehmet Paşa'yla anıp kikirdediğimiz Katerina değil, g.tümüze giren Küçük Kaynarca Antlaşması ile anabileceğimiz Katerina. Sarayın adı öyle olsa da binayı yaptıran Petro'nun müsrif kızı Yelizaveta. Katerina, müsrif selefinin altın yaldızlarını kahverengimsi haki boyayla kapatmış. O boyanın rengi başka birşey ama neyse, kahverengimsi haki iyidir. Ne diyorduk... bahçeyi zaferlerine anıtlarla donatmış. Fotoğraftaki cami görünümlü Türk hamamı da böyle birşey.


Özet olarak, halkın bataklıklar arasında ağa-okrasi düzeninde yaşayıp şalgam-lahana-çavdar ekmeği ile beslendiği bu coğrafyada her hükümdar kendi keyfine göre yaşamış. Sormayın yok sınıf çatışmasıymış proleteryaymış nereden uydurma şeyler diye, aha hepsi ortada.

İhtişamlı ve geniş balo salonlu Rastrelli sarayları ilgili bir diğer negatif nokta da binaların tren vagonu gibi dizilmiş odalardan oluşması. Bahçe planları şukela olsa da bina planı olarak çok orijinal değiller. Labirent yarısı Topkapı'yla kıyaslamıyorum bile, çağdaşı olan Avrupa saraylarının planları da böyle değil.

Ülkemizdeki -iyi ya da kötü- restore edilmiş tarihi eserler ile buradakiler arasında önemli bir fark var. Çarlığın yıkılmasını, 2. Dünya Savaşı'nı, Leningrad Kuşatması'nı yaşamak, sarayların bazılarını üç buçuk duvar halinde bırakmış. Bugün gördüğümüz eserlerin bazıları "fotoğraflardan bakarak" yeniden yapılmış şeyler. Restore edilmiş diyemiyorum, yeniden yapılmış daha uygun bir tabir. Tarihi kokladığınız kadar, tarihi temalı Disneyland'da geziyorsunuz yani.

Unutmadan, -sakal vergisiyle de bildiğimiz- Petro zamanın asilzadelerine gelip St Petersburg'da -belli ölçülere ve stile uygun- saray yapmalarını ve yılın yarısını şehirde yaşamalarını emretmiş. Bu nedenle Neva nehrinin ve kollarının yalıları ve şehrin içi birbirine benzer köşklerle dolu. Hemen örnekleyelim, Rasputin'i öldürmesiyle bildiğimiz Yusupov'un ailesinin şehirde üç köşkü var.

Moskova + St Petersburg: kiliseler

Ortodoks kilise içi gördüğüm ilk yerler burası. Hepsi böyle olmasa da, stereotip üstünden gidersek dıştan soğan kubbeler, içte bol miktarda yaldızlı resim. Bina türleri bizim (Selçuklu+Osmanlı) camilerin türlerinden daha fazla olabilir, plan çeşitleri konusunda da çeşitli hipotezler var, örneğin Kazan'ın alınmasının anısına yapılan (Kızıl Meydan'daki) Aziz Vasili katedralinin sıradışı planının -yıkılmış olan ve neye benzediğini hiç bilemeyeceğimiz- orijinal Kul Şerif camiinden esinlendiği bile söyleniyor.

Dikkatinizi çekecek bir nokta, kilise-manastır kubbelerindeki haçların çeşitliliği. Bazıları -henüz nedenini bilmediğim bir şekilde- zincirli-ipli, bu bağlantılar varlıklarının teknik/mekanik bir nedeni olmadığını düşündürecek şekilde gevşekler. Bir diğer çeşit de hilalli haçlar; Kazan'ın ele geçirilmesinden itibaren -müslümanlara karşı kazanılan zaferi simgelemek için- haçlara hilal de eklenmiş. Bu dediğim şey her yerde yok ama dikkat çekecek kadar çok yerde var. Bu coğrafyadaki sanat eserlerinde zaferin kazanılması mesajı, mağlup etme mesajının gölgesinde kalabiliyor. Türkiye'de ise durum tam tersi diyebiliriz; Kurtuluş Savaşı ile ilgili heykellere baktığımızda düşmanın neredeyse hiç tasvir edilmediğini görebilirsiniz.

İçine gerçekten çok para dökülmüş binalar bunlar; işçilik bedava da olsa altın kaplama tavanlar oldukça masraflı. Maliyet konusunu Osmanlı dönemi camileriyle kıyaslayarak söylüyorum. Unutmadan, İsaakievskiy Sabor'da kullanılan altın yaldızlama tekniği -cıva zehirlenmesinden- altmış işçinin hayatına mal olmuş.

Algıda seçicilikten midir yoksa gerçekten öyle olduğundan mıdır bilemedim, şehir merkezindeki kilise sıklığı, bizim Karadeniz bölgesindeki cami sıklığı gibi bir ayarda. Çoklar anlayacağınız. "Gominis"lerin başa gelince kiliseleri kapatması, bazısını yıkması ve bazısını depo bazısına Foucault sarkacı takıp ateizm müzesi yapması da böyle destek görmüş olmalı; ibadet için halkın tolere edebileceğinden fazla para gitmesi bir noktada sigortaları attırmış olmalı.

Diğer taraftan din tamamen ortadan kaldırılamamış; yıkılan veya zarar gören kiliseler halktan toplanan parayla -özellikle 1990 sonrasında- onarılmış veya tekrar yapılmış. Netice itibariyle diğer Slav dilleri gibi pazar gününne неделя (tr:iş yok) demeyen, bunun yerine воскресенье (tr:İsa dirildi) diyen bir yer burası. Kiliseler, içine tekrar para akıtılmış şekilleriyle inananın veya meraklının ziyaretine açık halleriyle duruyor.

Bütün ile birleştirmeden veriyorum; yap-bozun bir diğer parçası da son çar 2. Nikolay'ın, karısının ve çocuklarının aziz ilan edilmiş olması. Savaştı şuydu buydu derken kendilerini göstermeye fırsatları olmayan çocukları -bilemeyiz diyip- bir yana koyarsak, yaşadıkları dönemde bol bol eleştirilen çar ve çariçenin bugün geldikleri nokta ülkemizin pek iyi bildiği "mazlum" noktası.

Bu kadar geyik muhabbeti yaptıktan sonra sıralayayım, St. Petersburg'da İsaakievskiy Sabor, Spasa na Krovi ve Petropavlovskiy Sabor; Moskova'da da Blagovşenskiy Sabor görülebilir. Çanlar kim veya ne için çalıyor tam olarak çözemedim; saat sinyali verenler haricinde günün belirsiz (aperiyodik) bir vaktinde çanlar birden ve uzun bir süre boyunca çalabiliyor. Bir manastırın hemen yanında bulunan şu satırları yazdığım binada kısa sürede öğrenebildiklerim bu kadar.

2015-05-10

Moskova

Ankara'dan direkt uçuşla gelinebilen Moskova hakkındaki bu satırları, St Petersburg'dan döndükten sonra yazıyorum. Yaş pasta kılıklı binalarla dolu St Petersburg'dan farklı olarak Moskova'nın daha Sovyet bir görünümü var, bu nedenle görüntü daha az sevimli. ABD başkenti Washington'daki soğuk granitli görüntüye benzer bir görüntüden bahsediyorum, anladınız sanırım.

Gördüklerimin tek cümlelik özeti olarak şunu diyeceğim: Türk insanı için 9 Mayıs haftası turistik bir hafta değil. Bayram kutlamaları bir yere kadar ilginç, turistik yerlere girişler kapalı olabiliyor. 10 günlük Rusya gezimde Lenin görmedim, Aziz Vasili katedrali önünde düzgün bir resmim yok. Onun için yazdıklarım maçta pozisyon olmayınca spikerlerin anlattığı geyik şeylerden çok farklı gelmeyebilir, yine de ne gördüysem yazıyorum:

İlk hattı 1935'de açılan 196 istasyonlu Moskova metrosu,  Ankaralının dudağını ısırarak bakabileceği bir mühendislik eseri. Kötülemek isteyenler için peşinen yazayım, birçok yeri ve trenleri köhne, yürüyen merdivenleri hızlı(*). İyi yanı ise trenlerin sık olmasıyla başlıyor. Hem St Petersburg'da hem de burada trene kaç dakika kaldığı değil önceki trenin kaç saniye önce gittiği yazıyor, daha bir dürüst buldum bu sistemi. En fazla iki dakika on saniye görebildim. "Aydınlık gelecek" temalı istasyonlar geniş ve ferah yapılmış, birçok istasyonun kendince bir dekoru ve süslemesi var. Dekor SSCB işi olsa da kendince estetik. Geniş hollere rağmen iki dakikada bir gelen trenler istasyonun her daim kalabalık olmasını sağlıyor.

Moskova'ya özgü anabileceğim diğer bir mimari eser de "yedi kızkardeş" olarak adlandırılan binalar. Wikipedia tanımıyla Stalinist stilde yapılmış gökdelenler bunlar. Binalardan birisi, Vnukovo havaalanından trenle gelirken görülebilen 240 metrelik Moskova Devlet Üniversitesi'ne (МГУ) ait. Stalinist stil, mimari kadar işgücü temininde de etkili olmuş, üniversite binası inşaatında birkaç bin mahkum da çalıştırılmış. Fotoğraftaki bina üniversiteninki değil, yanlış anlaşılma olmasın, stili göstermek için sadece. Bu stilin polarize filtreli ve açık havada en sevimli olabilecek hali bu.

Bunun dışında, Moskova'da insanı hayret ettiren ilginç bir para var. Toyota yok denecek kadar az, Lexus çok. BMW'ye binen çok, BMW 1 serisine binen az. Herkesten bahsetmiyorum tabi; otoparktaki Bentley ve Mercedes'in arasında bir Moskviç var. Netice itibariyle tuhaf mağazalar var, önünde hatıra fotoğrafı çektirebileceğiniz mağaza ve vitrinlerinde fiyat etiketi barındırmayan bir AVM içeren bir yer Moskova. Çok abarttım belki, AOÇ muadili dondurma veya Rus limonatası alabilirsiniz.

St. Petersburg ile karşılaştırırsam Moskova daha heterojen, yine de kirli sakallı ve kara kuru olmak polis için bir risk faktörü, "vaş dokumentı, pajalusta" sözlerini size işittirebiliyor. Görsel heterojenlik dile çok vurmuyor; arada duyabileceğiniz Türk turist sesi ve İngilizce konuşanlar dışında tipi ne olursa olsun hemen herkes dili döndüğünce, aksanlı-aksansız Rusça konuşuyor. Moskova'nın merkezi görsel olarak bir Sultanahmet olabilir ama işitsel olarak asla.

(*) Aynı hızlı merdiven Prag ve St. Petersburg'da da var. Belki de bir doğu bloku standardıdır. Şimdilik bilemeyiz diyip geçiyorum.

2015-05-09

Zafer Günü

Zafer bayramı, Rusya'da çok ciddi bir konu. Bayramdan üç gün önce St Petersburg'da Kışlık Saray'ın önünü kapatıp kıyafetli tanklı toplu balistik roketli yedinci provalarını yapan askerleri izlemiştik. Şu satırları yazmadan az önce havai fişek gösterisi Kızıl Meydan'dan 1.5 km uzaktaki şu noktadaki araba alarmlarını uyandıracak kadar gürültü yaptıktan sonra bitti. Gördüğüm kadarıyla yazıyorum:

Kızıl Meydan'a gidip tören izlemek için davetli listesinde olmak gerekiyor. Tören nedeniyle birçok yer neredeyse bir haftadır kapalıydı. Töreni televizyondan izledik, uçakların gürültüsünü duyduk. Geçen yıllardan birinde nasıl olmuş derseniz şöyle bir video var, daha güneşli havada geçen bu yılkine göre görüntü daha iyi. Bizde olmayan arabalı kısmın orijinali için şöyle de bir video da var. Geçit töreni sonrasında liderler meçhul asker anıtına gidip çelenk bıraktıktan sonra aile fotoğrafı çektirdiler.

Büyük adamlar düzeyinde neyin ne olduğu konusu çok su götürür. Kim faşoymuş, kim kimi neden öldürmüş, kim kimle hangi ülkeyi paylaşmak istemiş, kim kimin nesini yağmalamış sorularının cevapları için burası haricindeki kaynaklara yönlendireceğim sizi. Sıradan halk düzeyindeki temel sonuç basit: aklın almakta zorlandığı kadar çok insan ölmüş, bu coğrafyada -ve başka birçok yerde- cepheden binlerce kilometre uzaktaki adamlar bile savaş kurbanı olmuşlar. Hala 75 yıl öncesinin nüfusuna dönememiş yerler var dünyada. İki arada kalıp sıkışanlarla ilgili olarak daha önceki yazılarıma yönlendireceğim sizi. Aşikar olan şey şu ki, biz bu savaştan ülkecek iyi yırtmışız.

Kutlamanın halka yaygınlığı konusunda buradan da alınacak dersler var. Tahminen baskıcı eski rejim işi sıkı tuttuğu için durum böyle ama sonuç olarak bayram bilinci halka yayılmış gibi görünüyor, bizim zafer bayramımız gibi bir "banka tatili" muamelesi görmüyor. Ana akım medya, çeşitli kamu ve özel sektör çalışanları, sundukları görüntüde ve kıyafetlerinde bayram alameti olan öğelere yer veriyorlar.

2015-05-03

St. Petersburg


Rusya'dakinden bahsediyorum, Google gibi hemen aklınız Florida'ya gitmesin. Bu hafta birkaç günümü Moskova'dan trenle geldiğim St Petersburg civarında geçirdim. Gördüğüm şeylerden wikipedia'da kolayca bulamayacaklarınızı yazıp özetlemek istiyorum:

Sadece bizim milletin -diyip kestirip atıyorum- "deli" diye andığı Petro'nun (Rusça'dan motamot  çevirisiyle "Ulu Petro") şehrinde birkaç kırıntı delilik var. Şöyle ki:

  • Şehir bildiğiniz bataklık üzerine kurulmuş. Şehrin içinden geçen kanalların suyu da, Neva'nın suyu da kara kara akıyor. Moskova'dan gelen trenimiz Tver'i geçtikten sonra şehre çok yaklaşana kadar tarla göremedim; ya bakın abartmıyorum tren yolunun dört yüz kilometre kadarı bataklık alandan geçiyor (baharda görmüş oldum, mevsimlik su basar diyelim hadi).
  • İnsanlarda bir miktar çatlaklık, egzantriklik var. Böyle endişeli-depresif bir yüz ifadesi yaygın. Öte yandan, kıt Rusça bilgimle benim bile fark edebileceğim, eski İstanbullu işi olana benzer bir kibarlık da görülebiliyor.

Bunun dışında oldukça güzel bir şehir var; Petro İsveç'den ele geçirdiği topraklar üstüne planlı ve cetvel gibi düz caddeleri olan bir şehir inşasına başlamış. Sovyet dönemi de başlanan düzeni çok bozmadan devam etmiş ancak günümüzün restorasyonu veya bakımı Sovyet dönemi binaları için daha az çalışmış, hele ki endüstriyel binalar için. Soğuk ve rutubetli havanın etkisiyle diyebilirim ki dökülen bina çok. Hemen kestirip atacağım, turist işi St Petersburg çok büyük bir yer değil, çoğu turist işi yer Kışlık Saray'dan en fazla bir buçuk kilometre uzakta. Bir yerden sonra Sovyet binalısından ve heykellisinden ve kutu kutu evli "Leningrad" başlıyor, meraklısına orası da turistik tabi. Unutmadan söyleyeyim, "güzel" görünümlü merkezi muhit binalarının bazıları -bizdeki "kapıya şapka asma"lı hikayelere de konu olmuş- komünal apartmanlar; tuvalet, banyo ve mutfağın ortak kullanıldığı yerler yani. Rusça Wikipedia'ya göre 2010 yılında sekiz kişiden biri böyle binalarda yaşıyormuş.

Dünyanın platformdan kapılı ilk metrosu 1961'de burada yapılmış, ama -daha sonra yapılan- Hong Kong veya Singapur'daki gibi kapılar şeffaf değil, estetik düşmanı olanından bildiğin demir. Yapılma nedenlerinin intiharı önlemek olduğunu düşünmüyor değilim.

Moskova'dan sonra -akıllı ve toleranslı olana- yemesi-içmesi oldukça ucuz bir şehir burası. Örneğin, sadece nakit çalışan, bir web sitesi bile olmayan ucuz lokanta zinciri Столовая No:1'leri bir deneyin diyeceğim. Bunun dışında, müze lokantaları burada da uygun fiyatlı.

Öte yandan St Petersburg tekinsiz bir yer; turistik yerlerde bile eşofmanlı veya zincirli-derili, kısa saç tıraşlı 20-40 yaş arası gruplu erkekler var. Ne kadar bela kaynağı olabileceklerini test etmedim ama potansiyel yüksek. Polisin -özellikle tren istasyonu tarafında- esmer, elmacık kemikleri çıkık ve günlük tıraş olmamış kişilere "çevirme" yapıp kimlik sorması gibi rahatsız edici bir durum da var ancak resmi adamdan düzgün turiste zarar gelmeyeceğini varsayıyoruz.