2009-11-22

Kyoto: Gün 1


Dün Emre'nin evinde güzel bir uyku çektim. Sonrasında evin yanındaki istasyondan Kyoto'ya doğru yola çıktım. Trenleri kullanmayı öğrenmek, bir miktar öğrenmeyi gerektiriyor, öğrendikten sonrası pek kolay. En düşük fiyattan bilet alınır, gidilen yerde 'Fare Adjustment' otomatına bilet atılır, makine fiyatı söyler. Bilet makinelerinden çok, fare adjustment makinalarından az sayıda var, o nedenle hızlı gidebilmek doğru fiyatı bilmeye dayalı. Bir miktar ihtisas gerekli kısacası. JR Pass varken niye bilet alıyoruz, çünkü tek demiryolu şirketi yok. Birden fazla şirket var, Emre'nin evi başka bir şirketin hattına daha yakın.

Japon milleti yardımseverliği çok karışık bir mevzu. Havaalanında pembe telefonu verirken her bir ayrıntısını tek tek anlatan hanım, yardımseverlikten değil kalite yönetiminden bunu yapıyordu tahminimce. Tabelalarda haritalarda Latin harfleri (Romanji) sık kullanmayan tren şirketi, zorunlu olmadığı birşeyi yapmamayı seçmiş. Kyoto Turist Bilgilendirme bürosunu istasyon binasının dokuzuncu katına koyan zihniyet çok yardımsever bir zihniyet değil. Ama, doğru yönde mi gidiyorum şüphesini yüzümden görüp tahminen 'Nereye gitmek istiyordun?' sorusunu sorup çocuklarını güderken arada bana da 'Doğru yöndesin' mesajını verecek vakti ayıran iki afacan çocuklu Japon anne yardımsever bir insandı kesinlikle.


Fushimi Inari, sayısız torii'nin içinden geçerek yürünen bir park, bir UNESCO Dünya Mirası alanı. Torii'lerde birşey yok, güzel (ve gerçekten çok güzel) olan içinden geçilen yerler, etraf.. Japon insanının çok iyi bildiği şeylerden birisi de bahçe düzenlemek. Bahçenin dinginliği dışında turizm tam gaz. Torii'siz versiyonunu yapsın sayın belediye başkanım, herşeye rağmen geberene kadar başkan kalması için oy veririm :P


Fushimi Inari'de tepeye çıktıktan sonra 'başka bir yol izleyerek' aşağı inmem, kaybolmamla sonuçlandı. Bir istasyon öteye çıktım bir şekil. Az ürkütücü, karanlık ve nemliydi, hatta yolda ara bir noktada bir yığın Şinto ibadet yeri (zargan'ın shrine için çevirisi) vardı. Tam yolu bilmiyorum ama güzel bir yürüyüş yolu olarak tavsiye ederim. Kyoto istasyonuna giden trene bindim, zira Kyoto haritalarım tam değildi. Turist bilgilendirme bürosu, istasyonun kenarındaki alışveriş merkezinin dokuzuncu katında öööle bir koridordan dolana dolana gidildikten sonra varılan bir büro. Haritalarımı aldım, yoluma devam ettim. Rivayete göre, tavında olursa süper davranıyormuş oradaki arkadaşlar.


Sonrasında gittiğim To-ji'de bir bit pazarı vardı. Bit pazarı desem de kullanılmış şey miktarı az, basit incik boncuk ve Çin malı vardı.




To-ji'ye giderken ilginç bir yapı vardı. Ankara'da Kocatepe'ye çıkarken böyle dörtlü bir üstgeçit var ya. Ben dahil birçok insanın 'Dünyanın neresinde böyle birşey var ya' dediği bir yapı. Dünyanın başka bir yerinde varmış, günahını almışız adamın.



Finali, Nara'da suşi barda yaptık. Format güzel, fiyatlar Türkiye'den ucuz. Hatta daha da ucuzu, kadehi 100 yene içtiğimiz Beaujolais Nouveau oldu. Kyoto istasyonunun önünde tezgah açıp satıyorlardı. Kasım ayının üçüncü perşembesi daha yeni olmuş, üstünden iki gün geçmiş. Aynı uçakla gelmiş olmamız bile olası. Suşi barın tuvaleti, gördüğüm en başarılı tuvalet cihazıydı. Isıtmalı koltuk, ayrıntılı kontrol paneli standart şeyler. Tuvaletten kalkınca yeterli suyu otomatik akıtmak ve tuhaf bir vakum yapmak ise bu cihazın farklı yönüydü. Öyle işte.

Hiç yorum yok: