2011-02-16

suphattra land (สุภัทราแลนด์)

Bu tatilde, akşam yemekleri dışında en çok fotoğrafı çektiğim yer Suphattra land olmuş. Suphattra land, tarımsal bir theme park. Meyve ağaçları, seralar ve göletlerle dolu büyük bir alanda gezip, çeşitli sıcak iklim meyvelerin nasıl ağaçlarda yetiştiğini kişi başı 25 liraya görebiliyorsunuz.

Tayland'ın üç mevsimi var, biri kurak ve serin (30 derece), biri sıcak ve kurak (40 derece) ve biri de yağışlı (duşta sıcak suyu açınca yaşanan durum). Kum-deniz tatilcisi için en doğru sezonda gelmiş olsak da meyve bahçesi için yanlış zamanda gelmişiz. Sanki sonbahar sonu gibi, ağaçların birçoğu yapraklarını dökmüş, kel kel duruyor. Bu iklimde bitkilerin dinlenme dönemi olduğu için de meyve görece kıt. Buna rağmen, ağacında papaya (solda), mango, hindistancevizi, longan, ve muz görebildik.

Açık büfe meyve ve papaya salatası, mekanın bedava yemeği. Daha yaygın olan balkabağı rengi papayadan farklı olarak bu papaya salatalık tadına daha yakın. Daha önce marketten kazara almıştım, çok lezzetli birşey değil ama yeterince biber ve palmiye yağı ilavesiyle (orta resim) birşeye benziyor. Ortada biber görünmüyor ama gerçekten acı. Çiğköfte misali yanında marul veriyorlar. Meyveler arasında en çok ilgimi çeken üzüm oldu (resimde yok). Yoğun kokulu üzümleri vardı.

  


Meyve harici diğer tarım ürünü orkideler. Epifit orkideler, iklimin müsait olması nedeniyle her yerde. Gezdiğimiz yerde, bunlarlar dolu bir sera da vardı. Bu konuda merağı olan biri değilim ama orkideler ilginç çiçekler, kimi ağır kokulu ve gösterişsiz, kimi ise cam kadar kokusuz ama renkli.

2011-02-05

Alışveriş, moda ve stil

Blogspot verilerine göre erkek izleyiciden çok bayan izleyicim var, dolayısı ile bu konuya da değinmek istiyorum. Tavşan yılbaşının üstüne gezdiğimiz için hem dükkanları hem de müşterileri görme fırsatımız oldu.

Herhangi bir Uzak Doğu gezgini gibi bol bol LV ve Gucci çanta gördüm. Tabi ki -Japon turistlerinkileri tenzih ediyorum- hepsi taklit. Taklit çantaların etkisinden midir bilmiyorum, vitrinden veya afişten bakınca bu çantalar çok ucuz ve uyduruk duruyorlar...bence. Öte yandan Uzak Doğu'nun kendisi güzel, özgün ve satın alınabilir çantalar üretebiliyor. Aldık geldik.

SOGO, Hong Kong: Orta(-üst?) sınıfın yeri. Güzel çantalar var. İtalyan isimli Japon markası Pelle Borsa veya Japon isimli Hong Kong markası Hiroshima burada bulunabiliyor. LV-Gucci familyası orada yok, onlar için yolun karşısında The Peninsula otelinin dükkanlarına gidilebilir. Gitmedim, fiyatları görmedim.

Siam Paragon: Bangkok'da Siam meydanında büyük ve mağazaların çoğu lüks bir alışveriş merkezi. Güzelinden üç ipek kravat 120 lira, ama nereden aldık hatırlamıyorum, Boyner benzeri bir yerdi. Vertu ve Bulgari gibi bir sürü lüks mağaza var, karşılarında da manifaturacılar vardı, evet bildiğiniz elbise yapılmamış kumaş satıyorlar ama kumaşlar çok güzeller.

Hemen yanında bir konser/festival ortamı vardı. 60 bahta anime portremizi çizdirdik, Japon popu esintili müziği dinledik. Japon kültürü her yerde; sokakları 7eleven'lı, yolları Japon arabalarla dolu Tayland'da buna çok şaşırmamak gerek. Kore arabası ilginçtir pek yok. Bu Japon etkisinin iyi yanı... yemekle beraber içecek daha güzel içeceklerin olması. Soğuk ve aromalı yeşil çay ya da oolong çayı ülkemizde de görmek istediğimiz şeyler ama buzlu çay-kola (marka vermiyorum) emperyalizmine mağlup ülkemde zor bu işler.

Siam Paragon'un bulunduğu caddeden az aşağı yürüyüp sonra da Sukhumvit caddesinden 170+ km düz gidince, Rayong'daki Laem Thong alışveriş merkezine varılabiliyor. Fotoğrafını çekmeyi unutmuşum, google'da da çıkmıyor pek birşey; link de yok. Burada çok uygun fiyata yerli malı tshirt-mayo bulduk. Turist işi bir yer değil, yerel halk için. Örneğin bir sürü mayo var, ancak bikini satmıyorlar. 7000+ km uzaktan Tayland'ı fahişesi-dönmesi ile çılgın bir yer diye biliyoruz ama aslında halk giyim ve fiziksel temas konusunda kapalı; bikini, kısa etek ve kolsuz tshirt burada yok. Bizde kravatlı yapılan işleri Tayland'da yapanlar iklim nedeniyle daha sade kıyafetli ama taksici bile t-shirt kullanmamaya itina ediyor. Neyse konu dağıldı, ne diyordum...

Duty Free, Doha: Ortadaki lüks (evet RR) araba satılık değil, çekilişle tabi. Mekanın küçük olması nedeniyle çeşit biraz az. El Cezire televizyonu eşantiyonları almak mümkün, bardak, tişört ve kırtasiye sattıkları bir dükkanları var. Arada sırada görevliler dükkanlara gelip vakti gelen uçakların yolcularına sesleniyor, normal yolla da anons ediyorlar ama yörenin insanını ille de birinin inek güder gibi gütmesi gerekiyor.


2011-02-01

TAY101 - Tay Dili'ne giriş


Tay insanının konuştuğu ve yazdığı dili dört başlıkta incelemek istiyorum:
Tay yazısı: Kıvır kıvır bizim için harflere bölmesi bile zor bir yazı. Harfleri ve bazı kelimeleri seçebilmek için öğrenmek isteyebilirsiniz. Paranın üzerindeki sayılar da Tay rakamları, ama turist insanı için geçerli tüm rakkamlar Latin rakamları.
Serifsiz(?) Tay yazısı: Tay yazısının tarihi boyunca kullanılan yazım tekniğinden kaynaklı, harf farklılıklarını vurgulamak için kullanılan şey, halkalı/kıvrımlı yerler. Kesin özel bir adı vardır ama serif diyelim. İlanlarda kullanılan fontlarda bundan yok. Batılı yazısına benzemesi için a ve s'ye benzeyen ล ve ร harfleri ile ilk alfabeye hiç de benzemeyen harfler bunlar. Hangi fontla yapıyorlar onu da çözemedim gitti.
Tay yazısının Latin harfleriyle yazılması: Bir çözüm gibi görünse de ayrı bir çözümsüzlük. Çünkü sizin gitmek istediğiniz havaalanı Suvarnabhumi diye yazılsa da 'suvanapum' diye okunuyor. Kralın adı Bhumibol da 'pumipon' diye okunuyormuş. Bunun dışında, ilgilendiğiniz yerin adı farklı kaynaklarda farklı şekillerde yazılabiliyor, g00gle yapmak da zor bu nedenle; 'Ko Samet' ve 'Koh Samet' aynı yerler. Hatta biri tutmuş Kho Samet diye de yazmış o yeri.
Tay insanının İngilizce konuşması: Bizim için anlaşılabilen birşey değil. Neyse, her ulus İngiliz'in dilini farklı farklı arızalarla konuşuyor, arızalar birbiriyle uyumluysa anlaşma, uyumsuz ise anlaşamama hasıl oluyor. Arızaları birbirine adapte etmek için ara eleman kullanılabiliyor; kocasından 'üzban' olarak bahseden Fransız kadını Tay insanına tercüme etmişliğim oldu.

Resim: İlgimi çeken tek Tay yazısı barındıran fotom. Neden hiç yazı çekmemişim bilmiyorum, belki de hiç anlamadığımdan...

kazığımızı nerelerden yedik?

Tayland diye web'de arayınca karşınıza ilk çıkan şeylerden biri kazıklanmak. İnsanlar Tayland'da nasıl kazıklandıklarını anlatsınlar diye web siteleri var.

Bu konuda Tayland yönetimi tedbirler almamış değil, zira Güneydoğu Asya'nın 2. büyük ekonomisinde milli gelirin %6'sı turizmden geliyor. Her yerde turizm polisi'nin numarası kocaman yazılı. Ancak, ortalama turist insanının Tay diline ve kültürünü bırakın evrensel anlaşmaya uzak olması ve yerel halkın yaratıcılığı (bkz: resim) turistin kaderini pek değiştiremiyor.

Biz Tayland'da en büyük kazığı tuk-tuk'ta, takside ya da 'thai gem scam' ile yemedik. Wat Pho'da uyarıldığımız gibi 'Tay olmayan yankesici çetesi' ile de karşılaşmadık şükür. Taksimetreli taksicimiz bizi dolaştırmadı, taksimetresiz kiraladığımız araçlar da wikitravel rayicinden götürdü getirdi. En büyük kazığı Accor grubu otellerinden yedik. Sabit camlı, kafa çevirip bakınca nehir görüntülü odaya nehir manzaralı diye fiyat farkı koyup satan Ibis ve yemekleri Avrupa standartlarında fiyatlanmış Novotel Rayong bu kazıkları atan yerler.

Bunun dışında, turistik yerde SD kart fiyatı Türkiye'nin 4 katı olabiliyor. Sordum öğrendim, birkaç kötü fotoyu silip yoluma devam ettim. Onca para verip bir günlük yoldan sonra gittiği yerde kamerasının belleği dolan turistin neden olduğu arz-talep dengesizliği ve vahşi kapitalizmle açıklanabildiği için kazıklama olarak sınıflandırmıyorum. Bu ortam Batı'da olsaydı 4'ün yerine gelecek rakkam çok daha yüksek olabilirdi diye düşünürüm.

Birşeyin kıymetini aleni olarak abartmayı (ing: overrating) da kazıklama kapsamında değerlendirirsek, sevgili havayolu şirketimizi de anmam gerekiyor:

Beş yıldızlı da olsa üç yıldızlı da olsa herkes aynı uçakları kullanıyor. Boeing, Airbus, Tupolev, Embraer vs. Herkes aynı havaalanından kalkıyor, herkes hemen hemen aynı catering firmasını kullanıyor. Sunulan imkanlar da uçağın ve altyapının sunduklarıyla sınırlı: aynı havayolu gidişte sıcak havlu dağıtıp dönüşte dağıtmıyorsa, bu uçaktan kaynaklanan bir durum. Havayolunuz altı yıldızlı olsa da boarding pass'inizi alırken anlaşma/anlaşamama ölçünüz yerel halkla anlaşma ölçünüzle bağlı. Boeing-Airbus (veya yan sanayi şirket) bir yenilik yapıyor, havayollarının hepsi kendi markalarıyla bunu satıyorlar. Tabi ayıracak parası olan havayolu bunu daha çabuk alıyor.

First-biznıs klas uçup karşılaştıracak kadar imkanım olmadı, vatandaş sınıfı cinsinden değerlendirmemi yapıyorum ve yazıyorum: Singapur veya Cathay Pacific ile uçmadım bilemiyorum ama Katar havayolları'nın reklam malzemesi beş yıldızını oturduğumuz ekonomi koltuklarından pek göremedik. Emirates/THY ile Air Berlin arasında bir performans verdi diyebilirim. Servis yavaş, yemek ince naylon kaplardan, plastik kaşıklarla yeniyor; su mor renkli plastik bardaklardan, çay ise kağıt bardaklardan içiliyor. Öte yandan, Emirates ve THY, tekrar kullanılabilir sert plastik kaplar ve metal kaşık-bıçak veriyor, estetik, ergonomi ve sağlık açısından daha olumlu buluyorum.

Onun dışında, yerde yaşadıklarımız artılı eksiliydi: Ankara'da biz sormasak bizi Bangkok'tan arayıp (saat farkı var, kaçta nerede arayacaklardı?) otel rezervasyonunu yapacaklardı. Bangkok'da transit durumumuzu anlatamadık, çok direttik. Dediğimiz olmadı ama CIP kısmından pasaport kontrolü için kart verdi. CIP ne demek bilmiyorum ama important person olmak güzel birşey, girişte bir buçuk saat pasaport kuyruğu beklediğimiz Bangkok'tan kuyruğa girmeden çıktık. Dönüşte 8.5 saat bekleme nedeniyle Doha'da bir otel odası ve yemekler bedava. Otel pasaportu alıkoydu ama hanımı koluma takıp dışarı çıkmam çok hayırlı değil zaten. 8 saatten az beklemeler için terminal binası emrinize amade, ama ortam hijyen, rahatlık ve düzen açısından sorunlu.  Bence İstanbul Esenler otogarının (AŞTİ bile diyemiyorum bakın) alacağı yıldızdan bir azına layık olan Doha Havalimanına DXB veya BKK ile aynı yıldızı veren Skytrax, ikinci şişirme vukuatını da yapmış böylelikle.

tayland...

Geçen yıl iç savaş ortamında birkaç saat gördüğüm Tayland'da bir hafta geçirme fırsatım oldu. Gidiş nedeni bayi toplantısı olmayınca Pattaya'sız, bir yanda biriken milleri uçuşa çevirerek ucuz yollu gitme derdi olunca da Phuket'siz bir Tayland gezisi oldu; Bangkok'dan sonra Rayong'a gittik.
Tayland'ın kurak mevsimini de görmüş oldum; 30 derece sıcaklık, İzmir'i hatırlatır nem oranı güzel olsa da nebat (ve haşarat) çeşidi daha az, her türlü meyve yok piyasada. İç savaş olmaması ve turizm sezonu nedeniyle sokaklar dolu dolu.
X bir yerde görülen buda heykelinin ya da plajın güzelliği her yerde yazıyordur, ben biraz daha farklı birşeyler yazayım istiyorum.