2009-11-23

japonya: genel


Bu yazıyı farklı farklı zamanlarda yazdım. Şu cümleyi yazarken Japon yarışması izliyorum televizyonda. Mike Myers yok neyse ki :)

Japonya bir tren ülkesi. Bunun bir (tahminen tarihsel) nedeni, bazı yerlerde evlerin arasının ancak tek yön gidilebilecek genişlikte olması. Oradan buradan geçirmişler rayları. Shinkansen, ayrı bir hattan gidiyor, hattın gri betonlarına bir bakmak bile neden bu işin anormal pahalı olduğunu anlatıyor. Etrafı demir ağlarla örmeleri ve saatte 300 yapan yolcu trenleri kullanmalarının dışında başka yöntemler de kullanmışlar bunu sağlamak için. Otoyolda -ki kendileri Ankara-Eskişehir arası yolun daha süslüsü gibi- hız limiti çok yüksek değil, kaldı ki Kansai havaalanına giderken kıvrım kıvrım "otoyol"da (bakın tırnak içine aldım) taksici yüzün üzerine çıkmadı. Sokakta araba yok, park yasağı default var tahminim. Need For Speed'de ya da Wipeout'da gördüğünüz şeyler gerçek. Yol cayır cayır işaretli, kıvrım kıvrım, yüksek duvarlarla çevrili ve dar. Foto çekemedim ama böyle bir şey buldum, bütünü hayal etmeyi okura bırakıyorum.

Ev arazisinin içinde ya da asfalt açıklıkta yol çizgisiyle çizili ve numaralı park yerleri var. Takanohara'ya göre Kyoto bir Kei Car cenneti, ama Takanohara kasabasında da iri araba parmakla sayılacak gibi. Honda Jazz, ortalamadan az iri kalıyor. Emre, bedavaya ikinci el araba bulunabildiğini söyledi. Oturduğu yerin çevresinde aylık 70 dolar civarı olan park ücreti nedeniyle böyle birşeye girişmemiş. Büyük şehirlerde bu miktar çok yüksek. Taksicilerin bir kısmı şapkalı, kravatlı, kol düğmeli ve beyaz eldivenli, yolcuları beyaz dantelli koltuklara oturtuyor. Taksi yeterince yol giderseniz çok pahalı birşey olabiliyor. Taksimetre 500+ yenden açtıydı galiba. Paralı yoldan gidince yolcu yol parasını da ödüyor. Taksiler, HK'daki gibi eski kasa Toyota Crown genelde.

Japon bebeleri bariz uslu . Şu satırları yazarken trende bebe zırlaması duyduğum şu an daha bir farkettim bu durumu; zırlayan 'beyaz' hintli bir ablanın bebesi. Japon bebeleri bu zırlamanın üzerine 'birini mi kesiyorlar' diye ses yönüne baktılar. Ee, kontrol kontrol sonuç böyle birşey oluyor kısa vadede ama o uslu bebelerin bir kısmı orta vadede anime saçlı sailormoon kıyafetli tuhaf insanlara dönüşüyor.

Bebeler sessiz olsa da çığırtkanlık had safhada. Müşteri gelince neşeli bir tonda tek ağızdan bağıran esnaf, çizgi film sahnesi gibi ama gerçek. Otobüs, tren, bilet otomatı, termostatik batarya, musluk suyunu arıtma cihazı.. Herşey konuşuyor. Trende otomatik anons olsa da şoför araya girmeden edemiyor. Ambulans, sessiz Japon ülkesinden midir bilmiyorum, bizdekinden çok daha gürültülü bişey. O şiddetteki sirene ek olarak o da konuşuyor. Konuşan şeyler arasında en bir fantastik geleni ise, ıssız bir sokakta duyduğumuz ilahi tandanslı yaki imo anonsu idi. 'Sadece fotoğraf makinesiyle gitmişim tüh' dedirten birşey.

Braille alfabesi de Türkiye'ye göre daha fazla yerde görülebiliyor. Tabi, genelde sayısal şeyler ve basit harf öbekleri braille ile kodlanmış, ama bir kana alternatifi olabilir mi diye düşünmeden edemedim.

Tüm Japon markaları neyse ki (sony, honda, teac, toto, ntt, onkyo, technics hesabı) Clarendon fontla yazılı değil ama Türkiye'de belli yerlerde gördüğünüz markalar alakasız yerlerde karşınıza çıkabiliyor. Panasonic marka bisiklet, Toshiba marka asansör görülebiliyor. Bunun yanı sıra, yoldaki arabaların dağılımı -tabi ki- bizdekinden farklı. Sırasıyla Toyota, Nissan ve Daihatsu'nun buraya özel modelleri (kei olanlar mesela) yolda en çok görülenler. Honda pek yok etrafta. Lüks olanlar harici yabancı araba çok daha az, VW new beetle takıntı olmuş.

Telefon konusunda ne deniyordu.. Adamlar bizden ileride deniyordu. Biraz biraz doğrudur, 12 megapiksel kameralı telefonlar dükkanlarda. Ancak, telefon şekli bize uymaz. Dörtköşe prizma, ortadan açılan ve iri telefon kullanıyorlar. Renkte de problem görülebiliyor. Bana kiralık verdikleri telefon, şekilde görülen pembedendi.



Burberry ve özellikle Louis Vuitton, Japon Kızılayı'nın halka dağıttığı şeyler arasında, erkeklerde dahi var. Erkeklerin kadın çantası görünümlü şeyleri taşıdığını da gördüm. LV çantaların gerçek olma olasılıkları çok fazla diye düşünüyorum. Ülkemizin de çılgınlığı olan ugg botlar da var etrafta ama o kadar fazla değil, çünkü jp kadınının ilginç bir topuk takıntısı var. Alakalı alakasız yerlerde, parke taşlı turistik yerlerde o topuklarla yürümeye çalışıyorlar. Zor birşey. Topuksuz giyen kadınlar ya yabancı (gözlere bakıp aldanmayın) ya da kız torunlarının bile ilginizi çekemeyeceği kadar yaşlı. Bunun yanı sıra terlik de popüler bir ayak giyimi, şu gittiğim sonbahar mevsiminde. Terlik derken afilli Lafuma sandaletler gelmesin aklınıza, direk ucuz görünümlü şıpıdık terlikle gezen erkekler var. Küçük adımlarla yürümek, geleneksel ayak giyimlerinin (parmak arası takunya) teknik özellikleri kadar şehir kalabalığında hızlı ve kıvrak yürüyebilme avantajı nedeniyle bir gereklilik. Ben bile küçük adımlarla hızlı yürümeye başladım. Çarpık yürümek, sevimli olduğundan mı yapılıyor yoksa buradaki milletin kalıtsal bir ayak çarpıklığı mı var çözemedim. Terlik konusunda atlamamam gereken bir nokta da, oteldeki terliklerin simetrik olmasıydı, insan ayağı -bir tanesini düşünelim- simetrik birşey değil, ancak terlik simetrik, bu nedenle her daim ters giyilmiş hissi veriyor. Uçaktaki Japon amcada da aynı terlikten vardı, demek ki otele özgü birşey değil bu terlik modeli.

LV, münferit bir çılgınlık değil. Japon insanı çözemediğim bir şekilde frankofon. Bir sürü 'boulangerie' gördüm, pastane demedim bakın. Kyoto'da -çıkmasından iki gün sonra- beaujolais vardı seyyarda.




Kansai yöresinin gezdiğim yerleri arasında iç huzuru Myoshin-ji'de, dil huzurunu da havaalanında buldum diyebilirim. Buranın insanı herkesin sumimasen-konniçiva Japoncasından öteye geçtiğini, kana işini çözdüğünü, temel kanjilerle de arasının eh işte olduğunu varsayarak cayır cayır kendi dilinde konuşuyor. Sizden japonca tepki gelmese de böyle bu. High street mağazalarda dil sıkıntısı daha azdı ama sıfır değildi. Emirates call center da biraz dertliydi. Yazmalı ortamda ne kadar kötü oldukları konusunu araştırmayı okuyucuya bırakıyorum. Resimlerden birinde 'Drink' ve 'Tobacco' yazılarının konumunda, diğerinde ise 'tren peronda' demek için kullanılan 'The train is standing around a center location of the platform' cümlesini görebilirsiniz, alet 270 basıyor ama perona gelince bu yazıyor.

Japon bilimi, bize çok tanıtılmamış birkaç alanda çok ileri. Örneğin park etme bilimi, dar Japon park yeri ve garajlarında duvara dört parmak kala araba park edebilme sonucuna varmış. Arabalarda çizik ve vuruk az, ilginçtir. Bizim otopark değnekçileri bu diyara staja gönderilebilir. Diğer bir bilim dalı da pastacılık; hafif fransız ekolü gitseler de görünüş olarak güzel ve sadeler, terimsel olarak iki deniyor bu estetik duruma. Hamur kabartma teknolojisinde de bizim fırıncıları imrendirecek kadar ileriler. Kocaman hamurişleri tüy kadar hafifler. Sonuç: midede beklentinin karşılanmaması. Dubai'ye varınca çavdar ekmeği bakacam acilinden, özledim böyle ağır kepekli şeyler yiyebilmeyi. Lifsiz besleniyor bu Japon ulusu, markette de yok öyle yulaflı kepekli bisküvi. Neden komple kalınbağırsak kanserinden gitmediklerini anlayamıyorum.

Ülke güvenli. Sizi mal veya hizmet satarak soyabilirler; burası pahalı bir ülke, ama aksinin olabileceğini sanmıyorum.

Hiç yorum yok: