2013-02-22

singapur - botanik bahçesi

Botanik bahçesi, kendi adıyla metro durağı olması ve ucuzluğu (bedava) nedeniyle gidilecek yerler arasında en ulaşılabilir olanı. Bir yandan da en gezilebilir olanı değil: 74 hektarlık bahçede gezdiğimiz gün toplam on kilometre yürümüşüz, yarısını da yorulduğumuz için gezemedik sanırım. Fotoğraf makinesinin pili yarı yolda bitti, her gördüğümüz şeyi çekemedik. Olan fotolarda da dikkat çekecek bir nokta, yağmur damlaları. Evet, bir elimde şemsiyeyle çektim bunları. Polarize filtrem olmasa daha da parlak çıkacaklardı. Teknik nedenlerle fotoşop hiçbir zaman polarize filtrenin yerini alamayacak, takılabilen her makineye bir tane şart.
Botanik bahçesi ilgili kötü şeylere başlamışken hepsini bitireyim: Bir sürü nebat var, ancak bunların hepsinin önünde bitkinin ne olduğuna dair tabela yok. Bazılarına tabela konmuş fakat tabelanın yanına ulaşmak pek pratik değil. Bunun dışında, orası için ıvır zıvır ot burası için salon bitkisi olan şeylere de açıklayıcı birşeyler koymamışlar. Singapur'un sokaklarında bol bol bulunan çiçeklerin heliconia türleri olduğunu bulmam google'da bir miktar vaktimi aldı.
Bitkiler tematik ya da taksonomik ailelerine göre ayrılmışlar; gezme imkanı bulamadığımız tıbbi bitkiler ve evrim bahçesinin yanı sıra palmiye ve orkide bahçeleri de var. Zencefil bahçesi olarak adlandırılan yer oldukça öğretici; maranta, zencefil, muz, heliconia türlerinin bir şekil bağlantılı olduğunu da öğrenmiş olduk.
Bozkırın ortasından gelen bizler için en ilginç şey zencefiller veya orkideler değil. Zencefil mutfakta pek yok, orkideler de çiçekçilerde yeterince var. Bence gördüğümüz şeyler arasında en ilginç olanı, altı hektarlık bir tropik yağmur ormanı görme fırsatı. Orman, sonradan yapma birşey değil, şehrin içinde kesilmeden korunup kalmış iki parça yağmur ormanından küçük olanı. Bitki düzenlemesi falan yok, bitkiler serbestçe çıkıp büyümüşler. Buraya dair fotomuz yok, zaten teknik nedenlerden dolayı düzgün fotoğraf çekilebilecek bir yer değil, yukarı doğru sütun gibi çıkıp tepesi görülmeyen ağaçlar fotoğrafla anlatılabilecek şeyler değil. Yerden bir karış yüksekte tahta bir iskele üstünden yürünüyor, iskelenin dışı yasak diye yazmıyor ama tropik haşarat riskinden dolayı çıkmaya gerek de yok. Mevsim her daim sonbahar, sürekli bir yerlerden yere yaprak düşüyor ama ağaç gölgelerinden dolayı etraf loş. Belgesellerde yağmur ormanı tepeden gösterilip geçilen ya da bir yerine alabildiğine zoom yapılarak gösterilen bir yer. Ağaçların kat kat olduğu, bazılarının tepesi bile görünmeden sütun gibi yukarı çıktığı ancak içinde gezince tam anlaşılıyor. Dünyada böyle yerlerin, kereste talebi nedeniyle azaldığını bilmek çok acı.
Diğer taraftan, tropik kereste, aristokrat kesimden olmayan bizlerin görebileceği birşey değil, kontraplak olarak bile göremiyoruz bu devirde; modaya uysun diye aldığınız wenge mobilyaların hepsi ahşap görünümlü plastik kaplama.

Orkide bahçesi, büyük bahçenin paralı girilen küçük bölümü. Ancak burası sadece bir orkide bahçesi değil; Bromelia familyasının (bkz: ananas) bir sürü üyesini bir köşeye toplamışlar. Soğutmalı ve nemli serada ise tropik dağ bitkileri var. İbrikotlarının da olduğu yazıyordu ama ben onları göremedim. Bunların dışında, Jackie Chan orkidesi görmek isteyebilecek genel beğeniye de hitap ediyor.

2013-02-21

Singapur Hayvanat Bahçesi, Kuş Parkı ve Akvaryumu

Uç uca ekleyince pek uzun oldu ama hepsini bir defada anlatıp geçeyim istiyorum:

Singapur hakkında "İki günden sonra gezecek pek yer yok" diyen bir arkadaşımın deneyiminin tersine, biz üç günümüzü buraları gezmek için harcadık, -akvaryum haricinde- tamamen hakkını vererek de gezemedik. Zaman ve para (i.e. kısmet) olursa bir daha gitme durumunda yine gezilebilirler. Bir yandan da eklemek istiyorum, hayvanat bahçesi ve kuş parkı gezilerimizin -Singapur ikliminde- günlük yaklaşık yedi kilometre yürümek gibi bir emek maliyeti oldu.

Singapur hayvanat bahçesi, kişi başı 30 liraya gezilebilen, verilen parayı da sonuna kadar hak eden bir yer. Metrodan sonra uzun bir otobüs yolculuğuyla gidiliyor.

Öncelikle ansiklopedik bilgiyi vereyim: Hiçbir yerde kafes görülmüyor. Hayvanlar ya camın arkasında ya da açık havada kendi 'doğal' ortamlarında. İkinci durumda da -ottan çalıdan pek farkedilmeyen- bir hendek hayvanlarla izleyiciyi ayırıyor. Yağmur ormanı alanında ise ayıran birşey yok, insanların arasında serbestçe dolaşıyorlar. Zoom yapmadan lemurların vesikalık fotoğrafını çekmek mümkün.

Dünyanın diğer yerlerindeki gibi, hayvanlara yiyecek vermek yasak. Ancak, doğru yerde doğru zamanda bulunmanız durumunda -parası mukabil- istisnai bir durum olabiliyor. Saat 1'de zürafanın yemek saati varmış, 7.5 liraya zürafaya salatalık ve havuç verme imkanımız oldu. Bu şekilde, gergedan, dev kaplumbağa, fil, babun, kanguru, keçi veya deniz ineği beslemek mümkün.

Hayvanat bahçesindeki hayvan çeşitliliğinden dikkatimizi çekmemiş olan hayvanat bahçesindeki kuş eksikliği, kuş parkı tarafından gideriliyor. Kuş parkı da uzun bir metro yolculuğu sonrası kısa bir otobüs yolculuğuyla varılabilecek bir yer. Kuş hayvanının doğası gereği burası kafes kafes bir yer. Yine de mümkün olan yerlerde büyük çatılar yapılıp hayvanlara sıfır mesafe sağlanmış.

Hem hayvanat bahçesi, hem de kuş parkı oldukça nemli. Bu durumu, devekuşu gibi bazı kurak ortam kuşlarının tüylerinde negatif etki olarak görmek mümkün. Ziyaretçi için ise bu kadar nem, bol bol terleme anlamına geliyor.

Tavuk mu yumurtadan çıkıyor, yoksa yumurta mı tavuktan tam anlayamadım: Daha geçen gün BBC belgeselinde izlediğimiz -ve daha öncesinde başka bir ortamda popülerleştirilmemiş- köstebek kolonileri hayvanat bahçesinde vardı. Aynı şekilde, başka bir BBC belgeselinde gördüğümüz Yeni Gine taçlı güvercinleri kuş parkında vardı.  Ya bu adamlar koleksiyonlarını popüler beğeni ve ilgiye göre sık sık güncelliyorlar, ya da popüler beğeniyi bu arkadaşlar yönlendiriyorlar.

Hayvanat bahçesi ve kuş parkı için sıraladığım bu güzel cümleleri, taze açılmış olan akvaryum için söyleyemeyeceğim. Yanlış anlaşılmasın, orası da güzel bir yer ama verilen paraya değer mi değmez mi orasını siz bileceksiniz.

Akvaryumun bulunduğu Sentosa adasına yürüyerek giriş dahi paralı. (1 dolar) Akvaryumun girişine birkaç eğitsel stand koyup 'maritime museum'  yapmışlar. Çeşitli boylarda akvaryumlar var. İçinden tünel geçen akvaryum oldukça etkileyici ama su altı tünelinin konkav mercek gibi davranması nedeniyle gözü rahatsız ediyor. Aynı problem siliindirik akvaryumlarda da var. Başarılı bulduğum tek akvaryum ise neredeyse IMAX sinema perdesi ebatındaki büyük akvaryum. Önündeki izleme platformunun halı kaplı olması ve ayakları uzatarak izlemeye imkan vermesi nedeniyle yıldızlı pekiyi veriyorum.

Akvaryumların diğer bir problemi de ışıklandırma. Hatıra fotoğraflarının hepsinde yüzler mavi çıkıyor. Sanırım sudan kaynaklanıyor bu problem, ama mercanların ve bazı balıkların floresan özelliklerinin görünmesi için verilen UV ışığın da etkisi var. Buna rağmen (öyle midir bilemeyiz ama) stereotip Japon turistler sürekli deklanşöre basıyor, birşeyleri çekiyor. Yan taraftaki fotoğraf, olabildiği kadar fotoşoplanmış hali. Fotoğraf makinesinin renk ayarı yapılabilirdi belki ama gezmeye mi geldik fotoğraf çekmeye mi...

Assolisti en sona sakladım: Bu yerlerden daha bedava ve daha eğitici olan yer ise botanik parkı. Hakkında birşeyler yazabilmem için, çektiğim fotoğraflara ek olarak biraz google yapmam gerekiyor.

Olası Bir Hawaiian Dürüm Ülkesi Olarak Singapur

Wikitravel'da da yazdığı gibi, Singapur'da yeme-içme sokakta. Belgesellerdeki Hindistan hesabı tek yol bu değil, yanlış anlaşılmasın, diğer opsiyonlar da var:

Dönmedolapta yemek: Evlilik teklifi gibi romantik anlar için iki kişilik yemek 412 lira. Dev bir dönmedolap olan Singapore Flyer'ın bazı kabinlerini restoran yapmışlar. Kabini tamamen kapatmak için sanırım daha yüksek bir meblağ gerekiyor. Kızı dönmedolaba bindiriyorsan zaten niyet anlaşılıyor; çok özel bir an mı oluyor, hayır. Gerek yok.
Akvaryumda yemek: Bu konfigürasyon, ailecek yemek isteyenleri hedefliyor. Sentosa'daki akvaryumda yemek yeniyornuş. Fiyatlar yazmıyor. Yanlış anlaşılmasın, akvaryumun yanında yemek yeniyor, tüplü dalış falan yok.
Otelin barında yemek: Denemedik. Ancak şehir merkezinde gördüğümüz kadarıyla koloniyal paşa çocuğu görünümlü orta yaşlı İngiliz etnisitesindeki kişiler yiyor. Üstüne de iki bira çakılıyor. Ortamın aşırı nemi ve sıcağında su dışında içecek tanımayan gözlerim bira şart mı diye soruyor.

Hem sözde otantiklik-gurmelik ekseninde altında turist kazığı yememek, hem de halkla kaynaşmak adına orta-alt sınıf yerlerde yedik. Tatili daha ucuza çıkarma kaygısı da bunda biraz etkili oldu :) Sokakta yemek diyorduk, format şu şekilde; avm'lerdeki yemek alanlarını düşünün aha aynısı ama daha baharat kokulu ve gayrisıhhi görüneninden. Bunların bazıları avm içi, bazıları da mümkün mertebe açık hava. Açık hava olanlarda da sigara yassah. Ya zaten Marlboro 18 lira. Neyse, ne diyordum… Yemekler genellikle baharatlı. Adı çıkmış yerlere gitmemek gerekiyor; biryerlerde yazıp tavsiye etmişler diye Newton'daki yere gittik, çok sağlam hesap ödedik. Benzer bir yemeğe neredeyse yarı fiyatını verdiğimiz, şehrin göbeğindeki MakanSutra bizim favorimiz oldu. Buranın da problemi oturacak yer bulmak. O kadar kalabalık.

Vitrinde asılmış domuzlu ya da "pig organ soup" tabelalı çok belirgin durumlar dışında yemekler genelde helal sanırım, birçok durumda sertifikalısından. Singapur'un Malay azınlığı burada ağırlığını koymuş sanırım. Mezhep farklılığı nedeniyle ızgara ıstakoz size helal görünmeyebilir, zaten bu helal işi komple birileri para kazansın diye… Başka birileri de sorumluluğu atma kaygısı içinde ama, öte tarafta "Ama helal sertifikalıydı?!" argümanıyla açıklayabilirler mi durumu bilmiyorum… Helali bir yana, lezzetlisinden şöyle şeyler yedik:

Murtabak, Hint mutfağından bir yemek sanırım. Bizdeki gözlemenin daha yağsız ve parça etli olanı. Bol baharatlı bir sos ile beraber geliyor. Bunun dışında, Hint mutfağının örnekleri birçok yemek merkezinde mevcut. Little India'da daha bol çeşit bulmak mümkün. Vejeteryan yemek seçenekleri de çok geniş. Markette gördüğüm iki karış uzunluğundaki bamyanın yemeğini denedim. Oldukça baharatlı ve başarılı. Bu kadar baharatla pişince ne yendiği çok anlaşılmıyor, öte yandan.

Laksa, okurların bir kısmının da adından anlayabileceği üzere Malezya-Endonezya yöresinin erişte çorbası. Ramen ya da diğer erişte çorbalarına göre farkı biraz baharatlıca olması.

Deniz ürünleri -bize göre- çok pahalı değil. Karides ve kerevit türevleri uygunca fiyatlı. Yerel çoğunluğun mezhebinde helal. Yerel anlayışla (Malay) pişirildikleri için tabi ki baharatlılar ama Hint yemeği ayarında değil.

Kore yemekleri de oldukça yaygın. Şekilde görülen yemeği, televizyonda PSY izleyerek de yedik, ambiyansı da tam oldu Vedat hocam. Yemeğin, kurutulmuş  balıklardan daha zor biten kısmı -acısından iki gözümüz iki çeşme yiyip bitiremediğimiz- kimchi çorbası oldu. (Kimchi: Bu bağlamda, acılı çin marulu turşusu) İyi olan sonuç ise, lif içeriği sayesinde uzun yolculuğun ve uçak yemeğinin sindirim sistemi üstündeki olumsuz etkisini tamamen yoketmiş olması.

İçecekçi, ayrı bir dükkan. Sahipleri de farklıysa, Türkiye'de kola satarak para kazanan yeme-içme sistemi burada yok diyebiliriz. İçecekçi kola da satıyor ama kola harici meşrubat çok daha başarılı. Meyve suyumuzun içindeki nata de coco parçalarını pek beğendik. Nata de coco, hindistancevizi suyunun mayalanmasıyla yapılıyormuş. Daha önceden tatmadığımız bir diğer güzel meyve suyu da soursop oldu. İklimin müsaitliği sayesinde hindistancevizinin kendisi de çok bulunan bir içecek. 5 liraya yarım litre sıvı ve kaşıkla kazıyabildiğiniz kadar hindistancevizi.

Her paragrafta vurguladığım üzere yemekler genel olarak baharatlı. Bu durum bünyeyi kahvaltıda daha bir zorluyor. Zira baharatsız alternatifler pek az. Kahvaltıda congee yemek bu konuda güvenli bir çözüm.

Mide düzeninizi kurtarmak için alabileceğiniz meyveyi satan ayrı dükkanlar var evet. Diğer taraftan, üç-beş parça meyve, mükellef ebattaki yemeğinizle aynı fiyata. Marketten ya da manavdan almak çok daha mantıklı. Diğer taraftan, meyve fiyatları da bölgeye göre belirgin miktarda değişiyor. Little India'da en uygun fiyatlar ve en bol çeşit var. Vakit ve pişirme imkanı olsa, Little India manavlarındaki çeşitli sebzeleri birer birer tatmak isterdim ama sanırım bunun için 2-3 hafta daha kalmak gerekiyor. O kadar çok bana yabancı şey var.

Diğer tarafan, içimden bir ses buradaki yiyeceklerin yerel beğeniye göre biraz değiştirildiğini söylüyor. Hawaiian dürüm yemedik ya da görmedik, mayonezli takoyakiden başka elimde kanıt yok. Kore ya da Hindistan'a gidene kadar bilemeyeceğim.

Şehr-i Aslan / Şehr-i Nizam

Singapur'un sıradışı düzenliliği konusunda bir sürü yazılıp çizilmiştir şu ana kadar, ben de bu konuda yazarak görevimi yapmak istiyorum:

Bir yerlerden duymuş olabileceğiniz 'Singapur'da yerde bir tane bile çöp yokmuş' sözü oldukça doğru. 'Oldukça' diyorum çünkü yemek mekanlarında 'eşyanın tabiatı' gereği bir pislik olabiliyor. Diğer yerlerde de yerde tek tük insan yapısı çöp görülebiliyor. Öte yandan, şu kadar gezdik, yerde sigara izmariti bir defa gördüm, o da yağmur suyuyla taşınmıştı. Sigara, açık havada bazı yerlerde de yasak. Marlboro 12 dolar.

Temizliği sağlayan bir diğer faktör de yağmur. Sokaklarda en ufak bir toz yok, arabalar parlak parlak. Nedeni çok basit: Görece kuru mevsiminde gördüğümüz bu yerde nem oranı yüksek. Altı gün kaldık, beş gün yağmurluydu. Hava neme doyunca ve yeterince sıcak olunca (örn: öğleden sonra) bir yağmurla atmosferdeki nemin fazlası yere geri dönüyor. Yağmur dediysem, bizde yağana benzemiyor. Şemsiye ile altında durulası değil. Çok küçük adımlarla da yürüseniz dizinizin altı tamamen ıslanıyor. Binaların saçaklarının bir metre içerisi dahi ıpıslak oluyor. Yağmur, bir yönden temizliğe bir yönden de nizama katkıda bulunuyor; yasak olan yerlerde karşıdan karşıya geçmeye cezası olan -ama çok uygulanan bir ceza değil sanırım- bu ülkede yağmur yağdığında karşıdan karşıya herhangi bir yerde geçmek yerine yeraltı geçidini ya da üstünde çatısı olan yaya geçitleri tercih sebebi olabiliyor.

Bir Türk'ün çok dikkatini çekmediği için anılmayan, ama bir Avrupalı'nın dikkatini hemen çekecek şey ise -bir sanat merkezinin yan duvarını saymazsak- graffiti yokluğu. Nedeni ise cezaya tabi olması. Okuyup anladığım kadarıyla da bu konuda acımıyorlar - cezası da direk sopalama. Sonuç üzerinden değerlendirirsek, dayak cennetten çıkmaymış.

Ancak bizi en çok dehşete düşüren şey, otobüsle ışıkta beklerken gördüğümüz 'Bu kavşakta ölümlü bir kaza oldu, şahitler aranıyor.' tabelası oldu. Eşimin yorumuyla yazayım: düzenin düşüncesi halkın içine işlemiş olmalı ki, yönetim bu şekilde adam bulabiliyor olmalı. Türkiye'deki "Aman, şahit yazarlar" cümlesiyle karşılaştırınız. Bunun dışında, insanlar yardımsever. Sormadığımız halde yardım aldığımız bir-iki durum oldu. Allah razı olsun.


Singapur - Alışveriş

Singapur'da binalar dort tür: AVM, otel, ev ya da lokanta.  Lokanta sayısı o kadar fazla ki evleri mutfaksız yaptıklarına dair bir düşünce oluştu bende. Oto yıkama ise hiç görmedim, sanırsam iklim ile alakalı. Neyse... Burada AVM'ler ile ilgili birşeyler yazmak istiyorum. AVM'ler de kendi içinde üç tür diyebilirim:

Orchard Road: Yan resimdeki ION Orchard'ı da barındıran meşhur AVM caddesi. Vitrininde indirim gibi şeyler yazmayan, fiyat etiketleri görünmeyen ve geçimini maaşıyla sağlayan Türk insanının alışveriş etmeyeceği dükkanlardan burada var. LV-Gucci familyasından bahsediyorum. Şarkıdaki gibi kendimize "Don't touch only watch" dedik, gördük çıktık. Giyim haricinde, teknolojik ya da yüksek kalite ürün var. Kyocera bıçak mı almak istiyorsunuz? Burada var.

Merkezi olmayan metro istasyonu yanındaki AVM: Bunlardan çok var. Singapurlu da buradan alışveriş ediyor olabilir. Giyim fiyatları Türkiye'deki sezon fiyatlarına yakın, biraz daha pahalıcasından. İlginç birşeyler bulunup alınabilir. Yoksa kalsın.

Mustafa Center: Genel mal kalitesi süper olmasa da herşeyin bulunabileceği, 24 saat açık yer. Gecenin onbirinde kasa kuyruğu beklemek mümkün, ki bu durumda kaldık. AVM değil sanırım, sanırsam bir büyük mağaza (department store). Herşey var derken abartmıyorum. Herşey var. Singapur reçeteli hastalar için eczanenin yanı sıra giyim, elektronik ve yiyecek var. Yiyecek çeşitliliği gerçekten iyi, şişe Pınar su ve Dimes meyve suyunun yanı sıra çeşitli Hint mutfağı malzemesi de var. Buraya gelip sadece bir AVM gezme hakkınız olursa gideceğiniz yer Mustafa Center. Dönüşte havaalanında gördüğümüz kadarıyla kendi özel tax-free sistemi (GlobalBlue alternatifi yani) var. İçimden bir ses, büyük çaplı (DSLR kamera ya da bilgisayar) birşeyler almak için uygun bir yer olmadığını söylüyor.

Bu üç tür AVM'nin ortak sattığı mallar da var. Ortak satılan mallarda fiyatlar ciddi oranlarda farkedebiliyor. Örneğin, burası için yerli malı yurdun malı tiger balm'ı 2 ile 6 dolar arasında değişen fiyatlarda gördük. İddiam o ki alışveriş yerlerini pahalılık yönünden tek ürün üstünden sıralamaya yönelik bir "Tiger Balm Endeksi" tanımlanabilir.

Bu çeşitli AVM'lerin ortak özelliği, yer darlığından dolayı kat kat, dar koridorlu ve basık tavanlı yapılmış olmaları. Hiçbiri bir Cepa veya Kentpark değil, bu bakımdan. Alışveriş ederken ferahlama gibi bir durum yok. Singapur'un yerlisi için AVM, yağmur yağdığında gidilen bir mecburiyet mekanı olabilir.

Dükkan alışverişi konusunda en uygun fiyatları Little India'da gördük. Ankara'nın merkezindeki döviz büfelerinde görmediğimiz uygun oranlarla euro bozdurduk mesela.

2013-02-14

singapur'a gidiş

Singapur'a kendi bilgisayarımla gitmemem, iklim nedeniyle yanımdaki bilgisayarı her yere taşıyamamam ve beleş interneti dönüşte havaalanında bulmam nedeniyle bu yazılar az gecikmeli. Fotolar daha da gecikmali.  Geç olsun da güç olmasın diyip hikayeme başlıyorum:

Çoğunluğu Malay ya da Endonezyalı, birazı Çinli, birazı bitli turist Avrupalı ve birazcığı da -STV'deki Ayna'nın Türk işadamları gibi- Türk bir uçakla ulaştık Singapur'a.

Geliş terminali açısından havaalanı oldukça başarılı. Avrupa'daki gibi köpek çeken pasaport memurları yok. Hong Kong'daki gibi ülkenin vatandaşlarına turnikeli giriş var. Bavulun üzerindeki birkaç yağmur damlasını saymazsak herhangi bir hasar yok.

Okuduğumuzdan farklı bir şey görmedik, nemli yağmurlu bir yere indik. Hava, uçaktan inen soğuk fotoğraf makinesi için fazlasıyla nemli. Duştan sonra kullanılan saç kurutucu, saç dipleri 1. derece yanık olana kadar etkisini göstermiyor. %100 nemli hava ne demek olduğunu uygulamalı öğrenmiş bulunuyoruz. Neyse ki otel havluları her gün değiştirdi. Metro istasyonuna doğrudan bağlantılı uygun fiyatlı otelimizi bu noktada takdir etmek istiyoruz. Tahminen bir önceki müşteriden kalan ve odaya girdiğimizde burun direğimizi sızlatan meyvemsi koku bizi karşıladı. Evet, doğru ülkeye geldik.

Çin yeni yılı geçmiş olsa da süsler hala etraftaydı, etkinlikler de devam ediyordu. Oteldeki kalabalık da bununla ilgili olabilir sanırım. Canlısından aslan dansı yapıp kırmızı zarf alan grup gördük mesela.