2006-07-03

yine düştük yollara...

Aşağıdaki satırlar dünkü yorucu ulaşımımı anlatıyor.

Dört saatlik bir uykudan sonra saat 3:55'de karganın aklına akşam yemeğinin tokluğundan kahvaltı düşüncesi bile gelmemişken uyandım. Herhangi bir aksiliğe karşı Barış tramvay durağına kadar geldi. Vaktinden önce gelen otobüse binip ara bir durakta indim. Ancak o noktada otobüsün vekalet ettiği tramvaya binmem gerekiyordu, ben o kısmı anlamamışım, oysa ki şoför en güzel Almancasıyla anlatmıştı bunu. Bunu anlamamamın karşılığı olarak Hindenburg'unki gibi bıyıklı bir şoförle beş euroluk bir Mercedes taksi seyahati kazandım.

Ama asıl ödülü iki aktarmalı üç vasıtalı tren yolculuğumun üçüncü vasıtasının durduğu durağı kaçırarak kazandım; Schönefeld'e kadar Lübnanlı taksi şoförüyle yirmi euroluk bir sohbet. En azından bizim köy istasyonları gibi bir durak, bir platform bekliyordum ki göremedim, karşıdan geleni bekliyoruzdur dedim. Öyle değilmiş, orada inmem gerekiyormuş. Dağın başında. Daha sonra Berlin'in içine doğru ilerlemeye başladık, şehirleşme belirtili ilk durakta inip bahsi geçen Lübnanlı taksicinin arabasına bindim. Adam hep aynı doğrultuda götürdü, herhalde takside kazıklama Berlin geleneği değil. Ancak uzuun bir yol gittikten sonra Eskişehir otobüs terminali binasından dört tane yan yana duran bir yere vardık. Schönefeld havaalanı böyle bir yer işte, dört tane kutu terminal var. Eskişehir otobüs terminaline haksızlık ettim şimdi, oranın en azından bir şekli, formu var. Bu kutu terminallere uçaklar yanaşıyor. Direk önünden yürüyüp biniliyor. Daha çok ucuz havayollarının uçakları kalkıyor. İstanbul havaalanından beri gördüğüm en pahalı havaalanı, buna Helsinki de dahil.

Germanwings'le olan uçuşum sırasında safi ucuz havayolu nasıl olur anladım. Finnair'de dizkapağı-koltuk mesafesi neredeyse bir karıştı. Air Berlin ve THY'de üç parmak. Germanwings'de bacakları ODTÜ-Kızılay dolmuşundaki gibi iki yana hafif açmak gerekiyor. Schönefeld'den kalkıyor olması da ayrı bir özellik. Tabi akıllı hareketleri de var. Küçük ekranlardan acil durum tedbiri gösterisi yapmamak, bir buçuk saatlik uçuşta yemek vermemek bunlardan ikisi.

Stockholm'e varınca havaalanının neden şehirden 40 km uzakta olduğunu anladım. İnecek yer yok. Her yer ada. Uçaktan Gamla Stan çok güzel görünüyor. Ankara-İstanbul uçuşunda gördüğüm boğaz manzarasından sonra uzak ara ikinci sıraya koyuyorum. Havaalanı-şehir arası otoyol, ama özel bir yol değil, Stockholm-Uppsala otoyolu. Otobüsün son durağından İrem beni aldı, metroyla eve gittik. Stockholm sulak olsa da zeminin kayalık olması nedeniyle metro yapılabilmiş. Bavulu bıraktıktan sonra da minik bir şehir merkezi gezintisi yaptık, ancak saat dörtte uyanmanın da etkisiyle çok birşey hatırlamıyorum. Gördüğüm kadarıyla İsveç de ucuz bir memleket değil, hatta Finlandiya'dan az pahalı olabilir.

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Yahu kardesim, buralara kadar geliyosun da niye bana ugramiyorsun. Sana dünya kültür baskenti Paderborn'u dolastirirdik.

Iyi yolcukluklar, Baris Gülbali

cmdrDoner dedi ki...

Paderborn'u da bir sonraki seyahat listesine alıyorum, askerden önce bir uğrarım inşallah.

Dünya kültür başkenti??

Adsız dedi ki...

Yok be, geyik yapiyorum.