
Dün Viyana'dan City-Airport Train ile Schwechat havaalanına gittim. Geldiğim trenin yolunu bulamadığımdan bunu yaptım, ama çok terlemiştim klimalı tren iyi oldu zira şehir -Antalya'yı aratmayacak şekilde nem içinde yüzüyordu. Bu durumu uçakla seyir yüksekliğine çıkınca daha iyi farkettim. Belli bir yüksekliğe kadar yeryüzünü bir pus kabuğu kaplıyordu. Berlin'e kısa sürede ulaştık.
Otelden çıkarken sıcaktan bunalmıştım, hemen arka caddedeki Hür-Paş Süpermarkt'dan (-market değil aman) bir ufak Gazi ayran aldım. Bu sayede gurbetteki ortam neye benziyor, bir bakarım dedim. Ayranıyla bulguruyla Türk işi gıdalar satılıyordu, ama o da ne... Markette Por-Çöz, Ace çamaşır suyu gibi bir sürü Türkiye kaynaklı temizlik malzemesi var. Herhalde kadınlar ya Türkçe bilmiyor ya da gavurun malına güvenmiyor.
Viyana'daki Türk nüfus çokluğunun benzer bir şekli Berlin'de de varmış, Viyana'da anlatılan efsaneler Berlin'de gerçek oldu; otobüs bileti alma otomatında Türkçe menü var. Otobüse bindikten sonra -ki otobüs Kreuzberg'den geçmiyormuş bile- etrafa bakına bakına gittiğimde bol bol Türk dükkanı gördüm, dönercisinden marketine kadar.
Berlin'den Dresden'e giden tren Berlin Hauptbahnhof'dan kalkıyordu, otobüs yolu boyunca kaçıracak mıyım istasyonu diye diken üstünde gittim. Vardığımda farkettim ki bina kaçırılamayacak boyutlarda. Binada beş kat tren rayı var, gerisi tamamen alışveriş merkezi. Girince kendi kendime "Alman yapmış yaaa" dedim. Ancak binayı Kanadalı Bombardier yapmış, global ekonomi işte. Yerin altındaki peronlardan birinde 15:42 Prag trenine bindim (ki tren denen saatte gelip kalktı) ve Dresden istasyonunda indim,, iki saat sonrasında. Bu durumun darısı memleketimin başına. Hızlı-tren-şovların arasında memleketi demir ağlarla ören birisi çıkarsa ölene kadar her şeçimde oy basacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder