2010-07-23

bir Belçika şehrinden manzaralar

Şu vakte kadar Brüksel, Anvers, Gent, Bruges ve Leuven gördüm. Hepsini ayrı ayrı yazıp uğraşamayacağım an itibariyle. Yarına  gezi planlamam gerek. Hepsinde olan şeylerden derliyorum, topluyorum ortaya karışık yazıyorum.

Grote Markt: Şehrin meydanı. Bir tarafta çan kulesi (katedral demedim), belediye binası (Stadhuis) ve lonca evleri. Çan kulelerini toptan UNESCO kültür mirası yapmışlar. Eski zamanda, meydana bakan binalarda çeşitli zanaatlerin loncaları varmış. Şimdi alayı kafe-restoran olmuş. Meydandaki veya yakındaki katedral, katolik binası olsa da ferah görünebiliyor.. Viyana'daki Stephansdom'la kıyaslayıp söylüyorum.






Meydanda ya da Yakınında Kafe-Restoran:  Yemek için çok randımanlı yerler değiller. Bazıları -öyle görünmese de- kafe/restoran zinciri olabilir. Servis genelde yavaş. Bunun birkaç nedeni olabildiğini gördüm:
  • Altı kuru keyfi yerinde tok satıcı Fransızca konuşan garson. (Brüksel'in İskender Kebap'ı Chez Leon'un garsonu(*))
  • Koşu ayakkabılarını giymiş, tüm masaları elden geçirmeye çalışan, 50+ yaşlarındaki mal sahibi Flaman garson. (Gent'deki midyeci. Leon'u boşverin, yarım saatte trenle buna gidin.)
  • Biraz tembel, biraz da 'bunlar yiyip kalkarsa dükkan boş görünür' kaygılı, İtalyan aksanlı, g.t kadar dükkanda nasıl arazi olduğunu anlayamadığım garson. (Leuven meydanında pizzacı)
  • Menü ve sipariş için o kadar bekledikten sonra 'Buradaki masalara yemeksiz oturtmuyoruz' diyip bizi kovan, kafe mi restoran mı olduğu belli olmayan yerin PakHindisan asıllı garsonu. (Anvers)
Normal insanlar normal zamanda hangi normal yerlerde yiyorlar, bilmiyorum.

Beguinage: Türkiye'de ve Avrupa'nın diğer birçok yerinde olmayan bu kavramı anlamadan önce biraz wikipedia okumam gerekti. Dilim döndüğünce anlatayım:
Almanlar yenilince yenildiğimizi söyleyen tarih kitaplarımız, "Doğu'nun zenginliğini kıskanıp 'Din elden gidiyor' ayağıyla gelen"(**) Haçlıları anlatır ya.. Onların baya bir kısmı, bu aşağı ülkeler coğrafyasından gelme. Haçlıların evde tek başına kalan hanımları, anaları kurmuş bu yapıları. (O zamanlar) Şehrin az dışında, kapalı bir kampuste  sade bir hayat tarzı benimseyip ruhban sınıfa girmeden Tanrı yolunda çalışmak isteyen kadınların yeriymiş Beguinage yapıları. Leuven'dekinde hala yaşayanlar vardı, öğrencilere vermiş olabilirler. Alçakgönüllü ve sessiz bir muhit.

İstasyon: Eve dönüş noktanız.

Göçmen mahallesi: Biraz ürkütücü. Buraya geldiyseniz kaybolmak üzeresiniz. Kayboldunuz demiyorum çünkü genel beğeniye göre turistik yerin iki sokak ötesinde başlıyor. Helal et, baklava ve yufka ekmek bulmak mümkün, sıhhi bulmayıp gayri helale yönelim çok olası. Sokakta duyduğunuz boğaz temizleme sesi, konuşulan dilin bir parçası olabilir, hemen sonrasında yere atılacak balgamın habercisi olabilir. Dükkanların yarıdan fazlası kapalı görünümlü. Schaerbeek görmedim, ekteki foto Anderlecht'den.

Yardımsever halk: Bir defa olsaydı yazmazdım, iki günde bir yaşadım yazıyorum. Elinizdeki şehir haritasını evirip çevirmek, 'size yardım edebilir miyim' diye yanınıza gelecek insanları çekebilir. Telaşlanmayın. Dünya görüşleri, lafta değil harekette "İyi Samiriyeli" olmak şeklinde.. Tabi bu konuda kanunlar da var; bu ülkede başı sıkışanı görüp yardım etmemek yasadışı. Bu paragrafı sevgili arkadaşım Ayazma'ya adadım.

Sahaf: Flamanca ve Fransızca (ve arada İngilizce) kitap bulmak için iyi bir yer. Anvers ve Leuven'de güzel sahaflar, uygun fiyatlar var. Türkiye'de de var sahaf, bazen severek uğruyoruz :)

Dil karmaşası: Herkes her an herhangi bir dil konuşabiliyor, belli bir şeyi işine gelen dilde anlatabiliyor. Sahaftaki kasiyer, ziyarete gelen arkadaşının Flamanca dedikodularını dinleyip İngilizce cevaplayabiliyor, trendeki haşarı 3-5 yaş grubu çocuk işine gelince Flamanca işine gelince İngilizce konuşabiliyor. Kondüktör zaten üç-dört dil biliyor. Şu an içinde bulunduğum yerin Rue de la Blahblahblah gibi uzun bir adı var, Flamancası pek daha kısa ve anlamlı. Şehir haritası bilingual olunca bir sürü yazı var üstünde. Sadece Fransızca veya sadece Flamanca harita mantıklı olabilir. A, bir yandan da şöyle bir durum var, tren biletleri bilingual değil. Otomattan alıyoruz, bazen Fransızca geliyor bazen Flamanca. Daha Fransız yöresine de gitmedik ama hayırlısı..

Malum dile -politik nedenlerden ya da az lehçe farkı olduğu için- Hollandaca denmiyor sanırım.

(*) Bursa'nın İskenderi dedim, adı çıkmış ama bir numarası bulunmayan birşeyle analoji kurabilmek için. Beni misafir eden arkadaşım, benim gözüm Leon'da kalınca oradan hızla uzaklaştırmıştı, varmış bir bildiği, kendisi orada hiç yememiş olsa da... Servis biraz yavaş ve özensiz. Midyeler küçük ve etsiz. Komple kerevizli kabuk getirdiler ya. Hesap daha az ama kilo hesabına vurunca Gent'deki daha ucuzdu.
(**) Wikipedia'da yazmıyor öyle birşey. Haçlıların başka ciddi nedenleri de varmış.

Hiç yorum yok: